Erol Sunat

Erol Sunat

Yöneticiler Yalnız İnsanlardır!

Yöneticiler Yalnız İnsanlardır!

Mevki, makam, koltuk gibi oldukça ışıltılı hedefler bir çok insanın rüyalarını süslemiştir. Bu yerler aslında yalnızlık makamlarıdır. Üstelik rakibi en çok olan, en çok sallanan, en çok talibi olan ve gaflete hiç gelmeyen yerlerdir.

Onca kalabalığın arasında, oralarda oturanlar sanılanın aksine yalnız yapayalnız insanlardır.

Toplumda Amir dediğimiz, Müdür dediğimiz, Başkan dediğimiz kamu ve özel sektör yöneticilerinin

tamamı bu tarifin içindedir. Siz bu kapsamın içine siyasileri de, almakta tereddüt etmeyin.

Siyasi Partilerimizin İl Başkanlarının, İlçe Başkanlarının ne kadar çok rakipleri olduğunu bir düşünün. yada Vekillerin, siyasi partilerde, üst düzey görevde bulunanların rakiplerinin ne kadar olduğu tahmin bile edemezsiniz.

Bu insanlar kendimizi bildik bileli etrafları insan kaynasada, yalnızlıklarını bastıramama sıkıntısı çekmişlerdir.

Dertlerini dökebilecekleri, anlatabilecekleri, onlara sırdaş olabilecek, onları tam olarak anlayabilecek insan sayısı, bir elin parmaklarından daha azdır. Bazen üçü bile geçmez.

Yönetici olmayı onlar mı istemiştir, kader mi yollarını açmıştır, olaylar o şekilde mi gelişmiştir, her yöneticinin bulunduğu makama geliş hikayesi farklıdır.

Layık görülenleri, hiç aklında hayalinde olmadığı halde, benim o konularla işim olmaz diye konuştuğu anlarda bir anda kendini o mevki ve makamda bulmuştur bazıları.

Yalnızlığı seçtikleri söylenemez. Ancak bulundukları yerler yalnız olmanın, yalnız karar vermenin

yalnız düşünmenin tam merkezindedir. Yalnızlığın ne anlama geldiğini öncelikle bu insanlara sormalı diye düşünüyorum.

 

ÇEVRE, YÖNETİCİYİ İNSANLARLA BULUŞTURMANIN ANAHTARIDIR!

Onların gerçek sevenleri, onlarla hiç işi olmayanlardır. Etraflarında gerçekten onları seven birkaç kişi dışında hiç kimse yoktur.

Karşılarında el ovuşturan…Birbirini gammazlamaktan, ispiyonlamaktan çekinmeyen…

Laf götürüp getirmeye bayılan.

Yalakalığı ve yağcılığı kendine meslek edinmiş hazır bir çevre bulurlar.

Bu çevre bukalemuna benzer. Onlar için gelen ağam, giden paşam olarak değerlendirilir.

Başlarındaki Amir, Müdür, Başkan nasılsa, ona uyum sağlamakta gecikmezler.

Hele birde yöneticiler bu insanlara inanmaya, onların yönlendirmelerine katılmaya başlamışlarsa, makamlara giden yollar ve kapılar açılmaz olur. Çevre, yöneticiyi insanlarla buluşturmanın anahtarıdır. Bizde ise tam tersi, bu yol nasıl kilitlenir, nasıl kördüğüme döner onun hesabı yapılır.

Başkan yada Müdür sınıf arkadaşınız olsa görüşemezsiniz, görüştürmezler.

Yasaklar koyar, duvar örer, kapıları ardı ardına dizerler.

Yöneticiler, adamakıllı yalnız kalırlar o zaman!

Bu çevreyi gören, fark eden, farkına varan yöneticiye, yönetici der insanımız.

Yönetici onun içindir ki, kolay yetişmez. Yetişeni de, yetişmiş olanı da, da bizler kabul edemeyiz, hazmedemeyiz,  işimize gelmez, al aşağı etmeye, bir an önce göndermeye bakarız.

 

EFSANE BAŞKANLAR, EFSANE VALİLER…

İdarecilerimiz sorumlulukları en üst düzeyde olan insanlardır. Onların içinde efsane olmuş. Gönlümüzde taht kurmuş, çocuklarımıza ve torunlarımıza anlattığımız insanlar gelip geçmiştir.

Efsane Başkanlar, efsane Valiler, efsane Kaymakamlar bulundukları makamlarda, şehirlerin, ilçelerin kaderini değiştirmiş unutulmazlar arasına girmişlerdir.

Rahmetli Ahmet Hilmi Nalçacı ve rahmetli Kemal Katıtaş gibi…

Böyle yöneticiler, etraflarında çevre denen,

Kendini garantiye aldıktan sonra, kendi çıkarından başka hiçbir şey düşünmeyen,

Kimseyi dikkate almayan bu fuzuli kalabalığı çabuk fark etmişler,

Bunların önde gelenlerini çevrelerinden anında uzaklaştırmışlar,

Makamların halka açılması gereken yolunu bu ayrık otlarından, bu zehirli sarmaşıklardan temizlemişler,

Aracı olmadan, ricacı olmadan, görevli olmadan halkla buluşmuşlar,

Birinci elden onları dinleme yolunu seçmişlerdir.

 

“HOŞ GELDİNİZ” VE “HAYIRLI OLSUN” HANDİKAPLARI!

İnsanımızın en çok hasret duyduğu konu, sevdiği yöneticilerin yanında olduğunu görmesidir.

Ne yazıktır ki, ne siyasilerimiz, nede Mülki İdare Amirlerimiz bu konuya nadiren eğilirler. Ziyaretler, ziyaretçiler, heyetler makamda oturanları , o makama yeni gelmişlerse aylarca kilitler.

Hoş geldiniz ve hayırlı olsun ziyaretleri ülkemiz yöneticilerinin en büyük handikabıdır. Etraflarındaki çevrenin ise olmazsa olmazı…

Makam odalarına kapanmanın, şehri makam odalarından seyretmenin,

Yöneticilerimizin yalnızlığını daha da arttırdığı bir başka gerçektir.

Diyeceksiniz ki Pandemi var, görüşmemi kaldı.

Sanki, Pandemi öncesinde var mıydı?

Bir dönem, aylar sonrasına, bazen yıllar sonrasına verilen randevuları ne çabuk unuttunuz!

Biz millet olarak aracılardan, laf taşıyıcılardan, aylar sonrasına verilen randevu sistemlerinden, bir makama ulaşabilmek için kaç kapı, kaç masa konduğunu hayretler içerisinde görmekten çok çektik.

Bize ulaşmak isteyen, bizi arayan hemen ulaşıyor. Aramızda artık ne engel kaldı, ne engebe deniyorsa da bilemiyoruz artık.

 

BİR KALENDERİN TEBESSÜMÜNDE BULUNAN TESELLİ!

Bir devrin o unutulmayan yöneticileri teselliyi nerelerde bulmuşlardı bilir misiniz?

Bir garibin, bir kalenderin tebessümünde…

Fakir-fukaranın ellerine yapışmasında…

Vatandaşın onları gördüğünde yüzlerine yayılan gülümsemesinde…

Onları asıl unutmayan bu insanlardı.

Yaralarını sardıkları…Kol kanat gerdikleri…En zor anlarında imdadına yetiştikleri....

Yoksa nankörler, kendini bilmezler, kendinden başkasını düşünmeyenler, el pençe divan bekleyenler, bazı idarecilerin çok saygılı diye övdükleri içten pazarlıklılar ne bilsinler samimiyeti, iyi niyeti!

Çevre denilen o dairenin içinde böyleleri dünde vardı, bugünde var, yarın da olacaklar.

 

İDARECİLİĞİN MEKTEBİ YOKTUR!

Kamuda sert esen siyasi rüzgarlar, en olmadık karalamalar insanları sürgünlere, vurgunlara gönderir. En başarılı insanlar dahi kızağa çekilebilir. İdarecilerin elinde, belki sihirli bir değnek, yoktur ama, karizmatik bir yapıları varsa, kadro üzerine, sihirli bir değnek değmişçesine bir durum hasıl olur. Öyle bir insanla çalışmaktan mutluluk duyan, insanlar dinlemeye başlarsınız. Zevkle, şevkle mesaisine giden insanlar görürsünüz,  o kadro hep bildik bir kadrodur, lakin o kadroya yeni bir heyecan ve ruh gelmiştir.

Siyasiler genelde kendi ekipleriyle çalışırlarken, Kamu da ve Mülki İdare sınıfında hazır bulduğunuz insanlarla çalışırsınız. Siyaset çalışamayacağı insanı çabuk değiştirir. Ancak kamuda hangi taşı kaldırmaya çalışsanız, taşların ağırlıkları farklı farklıdır.

Yerinden oynatmaya kalktığınız taş, size gardını alır, yüzünüze gülse de, çoktan hasmınız olup çıkmıştır.

Amir, Müdür yada Başkan’ın kabiliyeti, ışıltısı, pırıltısı kendini geldiği ilk günden belli eder. Arkasından yürünecek insan denir ya…

Bazı şehirler bunun farkına varmış, böyle yöneticiye zarar gelmesini önlemiş, onun etrafında kale gibi sağlam durabilmiştir.

İdarecilik, yöneticilik bir sanattır. Eskiler , idareciliğin mektebi yoktur derlerdi. Gerçekten İdareci olunmaz, doğulur çok daha sağlam bir ifadedir. İnsanın özünde, mayasında, ruhunda idarecilik varsa, her fırsatta, her ortamda bu ortaya çıkar. Onu taşın altına bastırsanız, taş çatlar, patlar, dağılır, dayanamaz.

Tam da böyle birine ihtiyacı vardı bu şehrin denilen zamanlar olmadı mı, yaşanmadı mı sanıyorsunuz?

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR