Erol Sunat

Erol Sunat

Barışamayanların hikayesi

Barışamayanların hikayesi

Uzun uzun zaman önce memleketin birinde kendi aralarından birlik ve beraberlik sağlayamayan, kendine Bey diyen, Ağa diyen o soylardan geldiğini iddia eden insanların kendi etrafına topladığı kendi arasında birlik ve beraberliği olan, şehirde olay çıkaran, kavgasız günleri geçmeyen, şehre hâkim olma adına birbiriyle yarışan aileler, sülaleler varmış. Bu kavga neredeyse birkaç asırdır sürüyormuş. Araya kim girdiyse onları barıştıramamış. Sultanların araya girmesiyle geçici barış yapılmış yapılmasına da, Sultanlar öldüğünde, Sultan öldü barış bozuldu diyerek yine girmişler birbirlerine.

Vali Paşa şehrin kurtuluşu barışmaktan geçiyor diye sıvamış kolları. Hiçbir ilerleme kaydedemeyince, sizin ağalığınız, Beyliğiniz yerin dibine batsın diye, bazı ağaları ve Beyleri tartaklamış. Kılıç çekmeye kalkan bir ağayı da ağır yaralamış. Kavga edenler bir anda birleşmişler, Vali Paşayı önce azlettirmişler, sonra da bir pusu kurdurup, ortadan kaldırmışlar. Vali Paşanın izine dahi rastlayan olmamış.

Kavgalar, tartışmalar şehre gelen ziyaretçileri ve kervanları da etkiliyormuş. Birkaç sene sonra kervanların şehre gelmesi seyrekleşmiş. Bazan ayda bir bazan üç ayda bir kervan geliyormuş. Şehirde oldukça canlı olan ticaret sönmeye yüz tutmuş. Şehrin ağaları, beyleri bir araya gelmişler, içlerinden birini bey seçmişler. Sonra da memleketin her köşesine biz kendi aramızdaki geçimsizlikleri sona erdirdik, barıştık, el ele verdik duyurusu yapmışlar.

Bu güzel hava ancak üç ay kadar gitmiş. Seçtikleri Bey, attan düşmüş ölmüş. Ölümü şüpheli görünse de bir şekilde kapanmış. Ancak, ağalar ve beyler kendi aralarında yeni bir Bey seçememişler, barış bozulmuş, kavgalar tartışmalar, yol kesmeler, tehditler şehirde kol gezmeye başlamış.

Şehirde çalkantılar, yaralamalar, şüpheli ölümler başlamış. O karanlık günlerin birinde, şehre yabancı biri gelmiş. Onun ardından da yüz kadar muhafız şehre giriş yapmış. Gelen yabancı, şehrin en büyük hanında ağaları ve beyleri toplamış. Ben demiş Sultanımızın fermanıyla bu şehrin Yeni Vali Paşasıyım. Şu anda hepinizi topladım. Bu şehre bela saçan, insanları huzursuz eden olayların kaynağı şu anda burada bulunanlar. Vereceğim karara kim itiraz ederse kellesinden olacak. Ona bağlı kim varsa hepsi bu şehirden sürülecek. Konuşurken ona göre konuşun.

Ağalar ve Beyler kalkmışlar ayağa, bu şehir bizim demişler. Burada senin değil bizim hükmümüz geçer. Hep birlikte saldırmışlar Vali Paşanın üzerine, kapı bir anda açılmış, içeriye muhafızlar girmiş hepsini yakalamışlar. Ağanın ikisi, Beylerden biri Vali Paşa tarafından öldürülmüş. Vali Paşa, sağ olanlara, benden önceki Vali Paşayı hanginiz öldürdü demiş ya biriniz ya da hepiniz. Ağalardan biri, canımı bağışlarsan ben diyeyim demiş. Konuş deyince de hepimiz saldırdık, her birimizin kılıcı bedeninde derin yaralar açtı. Rast geldiğimiz ilk uçurumdan attık cesedini demiş. Vali Paşa ağaları ve beyleri vermiş muhafızların eline muhafızların bir kısmı onları alıp gitmişler. Bir daha onları ne gören olmuş ne de içlerinden bir geri gelen.

Şehirde olaylar kısa bir süreliğine yatışsa da tekrar başlama eğilimi göstermiş. Vali Paşa, yeni ağaları ve Beyleri toplamış Vali Paşa konağına. Sizden öncekilerin demiş akıbetini bilmez misiniz? Aranızdan ya bir Bey seçin bu puslu havayı dağıtın, barışın değilse aranızdan birini ben Bey seçeceğim diğerlerini de bu şehirden göndereceğim. Yeni ağalar ve Beyler bir türlü bir araya gelememişler. Halkın içinden bir genç, Vali Paşam demiş, ben şu anda hayatta olmayan bir Beyin yeğeniyim. Bu göreve talibim. Ağalar ve Beyler kılıçlarına davranıp olmaz demişler. Onu kabul etmediğimiz gibi, yarın bir gün cesedini Vali Paşa konağının önüne atarız.

Vali Paşa, gence sen demiş benimle gel. Sonra oturmuşlar konuşmuşlar. Akşamüstü Vali Paşa tellallar çıkartarak, şehrin yeni Beyinin o delikanlı olduğunu şehrin her tarafına duyurmuş. Ağalar ve Beyler bir araya gelmişler, önce demişler şu Bey bozuntusunu ortadan kaldıralım, ondan sonra da Vali Paşayı. Yeni Bey, yanına kendi akraba ve yakınlarından muhafızlar seçmiş, onların başına da Vali Paşanın tebdili kıyafet eylemiş muhafızlarından bazıları geçmiş.

Yeni Bey, şehirdeki ağaları ve beyleri şehrin meydanına davet etmiş. Ahaliyi de çağırmış. Sonra ey ahali demiş, bu şehir barışa hasret. Kim barış dese, barış istese öldü. Sağ kalanlar sindi, sindirildi, kolu kanadı kırıldı. Tehdit aldı. Şehirden sürüldü. Yetmedi mi? Bu ağalar, bu beyler o isyancıların çocukları ve kardeşleri. Bey dayım barış istediği için bu beylerin babaları tarafından ortadan kaldırıldı. Ben şu an ne mi yapacağım? Bende bu barış istemeyen, şehrimizi huzursuz eden bu bey ve ağalardan bu şehri kurtaracağım.

Beyleri ve ağaları yakalatıp atmış zindana. Ağamıza, beyimize bu yapılır mı diyenleri de zindana atmış. Şehrin zindanları kaynamaya başlamış. Tabi şehirde. Vali Paşa Beyleri ve ağaları şehirden göndermiş, en yakın adamlarını da. Bey olarak kalan delikanlı ahaliyi şehrin meydanına tekrar toplamış. Buraya demiş toplanma sebebiniz, bugüne kadar aranızda var olan anlaşmazlıkları çözmek ve barışmak için. Barış olmadan kimse meydandan ayrılamayacak. Ahali birkaç gün ayrı ayrı guruplar halinde oturmuş. Gece öyle bir yağmur yağmaya başlamış ki, meydanda ki insanlar ömürlerinde hiç ıslanmadıkları kadar yağmur altında kalmışlar. Ertesi gün gün ağardığında, insanlar öyle bitkin, öyle perişan ve çaresiz kalmışlar ki, birbirlerinden yardım istemeye, konuşmaya, birlikte ağlaşmaya, ekmeklerini paylaşmaya başlamışlar. Bu manzara o şehirde neredeyse bir asır sonra ilk defa yaşanıyormuş.

Bey, yetmez demiş. Barışmaktan ve bir arada yaşamaktan başka çareniz yok. Aradan bir hafta kadar geçmiş. Bey, şehir dışında bekleyen ağaları ve beyleri meydana getirmiş. Beylerden biri, ne yaptın bu insanlara demiş. Bunlar barışmışlar. Bunlar küslüklerini, kinlerini, nefretlerini bırakmışlar. Çekmiş kılıcını dayın gibi demiş senin de ölmen gerekiyor. Muhafızlar Beyi etkisiz hale getirip atmışlar meydanın bir tarafına.

Vali Paşa, çıkıp gelmiş meydana, ey ahali demiş, görüyorum ki, aranızdaki buzlar erimiş, küsler barışmış, konuşmayanlar konuşmaya başlamış. Şu andan itibar en, yanımda duran Beyinizden başka bir Bey yok. Diğer Beylerin ve Ağaların yetkilerini alıyorum. Ve onlara yakın olanlarla birlikte bu şehirden bugün ayrılıyorlar. Aynı durum sizler içinde geçerli. Beyleriniz ve ağalarınız karşıdalar. Barış içinde yaşamak isteyenler meydanda kalsın. Biz barışamayız, eski adet ve huylarımızı sürdürme kararındayız diyenler bugün şehri terk etsinler.

Meydandakilerin bir kısmı meydanı terk ederken, geride kalanlar düşünmüş kalmışlar. İçlerinden biri Beyim demiş anladık ki ya barışacağız ya da şehri terk edeceğiz. Bizim bu şehirden gayrı gidecek bir yerimiz olmadığına göre ya barışın ya da barışın diyorsunuz. Ben kendi payına, ailem adına temsil ettiğim insanlar adına bu meydanda olan herkesle barışacağıma yemin ederim. Ve ölene kadar yeminime sadık kalacağım. Benden sonra gelelerde bu barışı hiçbir şekilde bozmayacaklarına yemin edecekler. Bey sağ ol demiş, günlerden beri beklediğim böyle bir çıkıştı. Meydanda kalanların her biri barış üstüne, barışma üstüne yemin etmişler. Yeminlerini bozmayacaklarına dair belge ve vesikalara imza atmışlar.

Hatta öyle olmuş ki, birbirine en hasım aileler, çocuklarını evlendirmişler. Vali Paşa keşke demiş şu manzara bundan yıllar önce olsaydı, her şerde bir hayır vardır demiş. Bey, Vali Paşam demiş sayenizde şehrim barışla tanıştı. Barışa ve huzura kavuştu. Allah bozmasın bir daha tekerrür ederse diye korkuyorum.

Vali Paşa, sen demiş Beylerin hasısın. Bu şehrin umudusun. Ancak bu insanların hoş olmayan bir tabiatları var. Gücün yanındalar. Güçlünün yanındalar. Haksız olanın yanındalar. Düşenin, çaresizin, kimsesizin yanında olmadıkları için bu hale düştüler yine de anlayan yok. Anlamış gibi görünüyorlar. Onun için işin bir hayli zor Çünkü bu şehrin insanları konuşmaktan anlamıyor. Yanlışlarını, hatalarını gözlerinin içine sokuyorsun inanmıyor. Bu inanmış görünenlere, yemin edenlere, tutamayacağı yeminler verdiği için yeminini vesikaya bağlayanlara fazla güvenme. Değilse barışamayanlar şehri olarak anılır kalırsınız.

Anlatırlar ki; O Bey hüküm sürdüğü müddetçe şehirde önemli bir hadise olmamış. Bey öldüğünde, barıştan vazgeçilmiş. Herkes bildiğini okumaya devam etmiş. Şehir bükmüş boynunu. Barış sevmeyenlerin, barışa düşman olanların hakkından gelecek bir başka beyi dört gözle beklemeye başlamış.

Şehir şehire, Beyin hası Beyin hasına, Vali Paşa Vali Paşaya, ağalar ağalara, Beyler Beylere, yemin eden yemin edene, aileler ailelere, sülaleler sülalelere, Hanlar hanlara, Meydan meydana, zindan zindana, ahali ahaliye benzer.

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Mayıs

01 Mayıs 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR