Metin Ertem

Metin Ertem

Daiş veya Deaş Nasıl Bir Örgüttür? Ne yapmak istiyor?

Daiş veya Deaş Nasıl Bir Örgüttür? Ne yapmak istiyor?

Amerikan ve İngiliz istihbarat örgütlerinin kurdurdukları terör örgütlerinden biridir. Son yıllarda özellikle Amerikada yaşatılan 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra Amerika ve İngiltere ve Fransa gibi batı ülkeleri hedeflerine Müslümanları ve Müslüman ülkeleri almışlardır. Müslümanı “terörist”, Müslüman ülkeleri de ”Terör devleti” ilan edip böylelikle kendilerini terörü yerinde imha için görevlendirip , İslam ülkelerini işgal etmek üzere yeni stratejiler uygulamaya başlamışlardır. Aynı zamanda kendi ülkelerindeki insanların İslam dinine girmelerini ve İslam dinine yönelişleri durdurmak ve azaltmayı amaçlamaktadırlar. Terör örgütlerini Ortadoğuda özellikle Irakta şii örgütlere karşı koymak amacıyla kurdurup Suriye ve Afganistan gibi ülkelerde genişlendirip özellikle müslüman ülkelerde ve Ülkemizde katliamları yaptırmakla Ortadoğuda İsraile vadedilmiş toprakları kazandırmanın zeminini hazırlamaktadırlar.

İsrail devletinin Filistine ve çevresindeki devletlere karşı yaptığı zulmü meşru ve haklı göstermek gayreti içinde politikalarını sürdürmektedirler. Emperyalist devletler terör örgüttlerini vasıta yapmak suretiyle İsrailin yıllardan beri gayesi olan vadedilmiş topraklar olarak niteledikleri ülkemizin güneydoğusunu, Fırat ve Dicle nehirleri çevresini içine alan bir devlet için çalışmaktadırlar. Bunların bu emellerini engelleyecek, hem de bölgede huzur ve barışı sağlayacak tek ülke geçmişte olduğu gibi bugün de Türkiyedir. O yüzden Ülkemizi istikrarsızlığa çekmek için her türlü tezgahı çevirmektedirler. Amerikan Başkanı Biden’ın başkanlık seçimlerindeki beyanatında; “Türkiye’de Siyasi muhalefetle (CHP ve Millet ittifakını kastediyor) birlikte çalışacaklarını açıklaması çok anlamlıdır. Amerika ülkemize yaptırdığı en son fiili darbesini 15 Temmuz ‘da Fetö örgütüyle gerçekleştirmiştir. Halen her fırsatta ekonomik ve sosyal her türlü engellemelere devam etmektedir. Başta Pkk ve Pyd’ye lojistik kaynak ve eğitim desteğini açıktan devam ettirmektedir. Amerika ve Rusya birbirine düşman gibi gözükse de kendi aralarında zaman zaman paslaşmakta Ortadoğu başta olmak üzere Afganistan ve Afrika ülkelerini paylaşma stratejilerini devam ettirmektedirler.

2010’lu yıllarda Irakta önce ”İŞİD” sözde “Irak Şam İslam Devleti” adıyla Irak’ta kurdurulan ve daha sonra bu ibarenin Arapçaya çevirisinin batı dillerine göre kısaltılması olarak adlandırılan “ Deaş” veya “Daiş”İsmiyle faaliyetlerini devam ettirmektedir. Bu örgütle kapsamlı mücadeleyi ülkemiz vermiş terör önleme koridoru açarak hem bu örgütlerin faaliyetlerini engellemiş hem de emperyalist devletlerin emellerini boşa çıkarmıştır.

İslam’ın en ulvi değerlerini alet eden bu terör örgütü İslam’ın kelime anlamıyla “Sulh, Selam ve Barış” dini olduğunu kamufle edip her fırsatta teröre anarşiye alet etmenin yolunda gitmektedir. Bu örgütün fikir babalarından “Graeme Wood” şöyle diyor :“IŞİD (Deaş’ın önceki ismi) bir psikopat topluluğunun medya ve basında bahsedildiği gibi kurulmuş bir örgüt değildir. Üzerinde çalışılmış! ve Düşünülmüş! bir dizi dini inancı savunur bir örgüttür. İlke olarak barışa karşıdır, her türlü yeniliğe karşıdır. İslamın ilk dönemlerinde (Haşa!) Mekke döneminde olduğu gibi İslamın kodlarını savaşarak kan dökerek islamı yerleştirmek istemektedir. Bu konuda Baş kesmeyi, çarmıha asmayı ve köleliği getirmeyi amaçlamaktadır.” (1)

Bu adam bu ifadeleri kullanmakla İslamın düşmanı olduğunu açıktan ifade etmektedir. Peygamberimiz(A.S.M.) in niçin gönderildiğini ve Kur’anın ne mana ifade ettiğini ya bilmiyor(bu mümkün değidir),ya da kasıtlı olarak; bilmez, anlamaz bir tutumla bu haksız değerlendirmeyi yapıyor.

İslamiyet, beşerin semavi kitapların (İncil Tevrat ve Zebur gibi) tahrif edilmiş olduğu dönemde bir güneş gibi doğmuştur. Peygamberimiz Muhammed(ASM)İsa Aleyhisselam’dan yaklaşık beş yüz sene sonra insanlığın ne yapacağını şaşırdığı fetret döneminde gönderilmiştir.

Hz. Muhammed (ASM) en son peygamberdir. Tüm insanları hakikate Kur’an ile 23 sene boyunca tebliğle davet etmiş, hiçbir topluluğa saldırmamış bilakis müşriklerin saldırılarına maruz kalmış olup kendisini müdafaa etmek zorunda kaldığı savaşlara katılmıştır. Peygamberimiz Muhammed Mustafa (ASM) doğduğu şehirden yani Mekke’den müşrikler tarafından öldürülmek kararından sonra Rabbimizin muhafaza etmesiyle Medine’ye Hicret etmek zorunda kalmıştır. Mekke’nin fethi sırasında kendisine suikast tertip edenleri güzel bir muamele ile karşılamış silahla müdahale edenlerin dışında can güvenliklerini temin etmiştir. Müslüman liderler de tarih boyunca sünnete uygun hareket etmişlerdir. Büyük Selçuklu Devleti Kumandanı Alparslan’da yine 1071 yılında mağlup ettiği Haçlı ordusunun Komutanı Romen Diyojen’i öldürmemiş serbest bırakmıştır. İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet Ayasofya’yı camiye çevirmiş ancak kilise mensuplarının kiliselerine ve ibadetlerine karışmamıştır. Tarihimiz bu ve benzer güzelliklerle doludur. Hıristiyanlarda ise tam tersi vahşet sahneleri ile doludur. Hıristiyanlarda durum tamamen farklıdır; İspanyollar Söz verdikleri halde Endülüs Emevi Devleti’ni ellerine geçirdiklerinde Kurtuba, Gırnata ve Sevilla şehirlerini yağmalamış Müslüman ahaliyi çoluk çocuk demeden kılıçtan geçirmiş Müslümanların camilerini kiliseye çevirmiş Müslüman topluluğa ait bir tek mezar taşı bile bırakmamışlardır. İslam düşmanı yazar Graeme Wood ‘un iddia ettiği gibi Daiş’in yaptığı zulümlerin müslümanlıkla alakası yoktur. Daişin yaptığı zulümlerin İslamiyet’le ilgisi olmayıp, Sırpların Bosna’daki yaptıkları zulme ve İngilizlerin ve Fransızların kendi sömürgeleri olan ülkelerdeki yerel halka uyguladıkları şiddete ve zulümlere daha çok benzemektedir. İslamiyet “Hikmet (İlim)Müslümanın yitik malıdır. nerede bulursa almalıdır .”diyen yeniliğe açık bir din olduğu gibi. “İki günü eşit olan zarardadır “ hakikatı ile de çalışmayı teşvik etmektedir. Son birkaç asırdır çalışmamamız artık yeter. Üstad Bediüzzamanın dediği ğibi “Ey eski çağların cihangir Asya ordularının kahraman askerlerinin ahfadı(torunları ve evlatları) olan vatandaşlarım ve kardeşlerim! Beş yüz senedir yattığınız yeter Kuran’ın Sabahında uyanınız. Yoksa Kuran-ı Kerimin güneşinden gözlerinizi kapatarak gaflet sahrasında yatmakla vahşet ve gaflet sizi yağma edip perişan edecektir.”( 2 ) hitabının gereğini yapma zamanımız gelmiş ve geçiyor. Çok şükür savunma Sanayimiz ve ihracatımızdaki gelişmeler bizlerin uyanmakta olduğumuzu gösteriyor.

Deaş’ın önemsediği “Halifelik” ise İslama göre İnsanoğlu”Halife-i Arzdır.”Rabbimiz Bakara suresi 30. Ayetinde mealen”Hani Rabbin meleklere, ‘’Ben yeryüzünde bir Halife yaratacağim.”demişti. Onlar, biz seni övgü ile tespih ederken ve senin kutsallığını dile getirip dururken orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?” dediler. Allah şüphe yok ki, ben sizin bilmediklerinizi bilirim” buyurdu.(3) Rabbimiz insanoğlunu zaten Halife-i Arz olarak yaratıp cansızlar ile beraber bitkileri ve hayvanları insanın emrine vermiştir. İnsanoğlu baştan Halife-i Arz olarak yaratılmıştır.

Şeriat ise yani Kuran’ın ahkamıdır. Eskiden beri bizleri korkuttukları “şeriat demek” hırsızlık yapanların elinin hemen kesilmesi, cinayet işleyenin sorgusuz sualsiz asılması mıdır? Yoksa Peygamberimiz için Hz Aişe(RA) validemizin ‘’O (Peygamberimiz(S.A.V.))’nun ahlakı Kuran’dı.’’ hareketle” Şeriat’ın kaynağı olan Kur’an-ı Kerimimiz en çok hangi konulardan bahseder? Sorusu hatırımıza geliyor!... Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Kur’anımızın temel konularını; TEVHİD (Allahın Birliği), NÜBÜVVET (Peygamberlik müessesesi ve peygamberimiz Hz. Muhammed(SAV) ile diğer peygamberler)Ağırlıklı olarak ,HAŞİR(kıyametın kopmasından,tekrar dirilişten ve Cennet ve Cehnnem konularından), ADALET ve İBADET olarak bahseder.(4)

İslamiyet’te önemli olan Müslüman kişinin yapması gerekenler: İmanın altı şartına(Allaha, Meleklerine, Kitaplarına, Peygamberlerine, Ahiret gününe ve Kadere ,Hayır ve Şerrin Allahtan geldiğine inandım.Öldükten sonra diriliş haktır. Allahtan başka İlah olmadığına Muhammed’in (S.A.V.) onun kulu ve elçisi olduğuna şahitlik ederim.) inanmak ve İslam’ın beş esasını(oruç tutmak, namaz kılmak, hacca gitmek, zekat vermek ve “Kelime-i Şehadet” getirmek) yerine getirmektir. Bir mümin imanın ve islamın şartlarını yerine getiriyorsa özetle beş vakit namazını kılıp ,büyük günahlardan kendini alıkoyabiliyorsa ; Şeriatı nefsine getirmiş demektir. Şayet nefsine bu temel imanın ve islamın meselelerini getirememişse; Daiş lideri değil Amerikan Başkanı dahi olsa (Allah muhafaza!) İslamiyet açısından bir şey ifade etmez. Fert olarak bir müslümana düşen temel görev Halifeliği getirip şeriatı ilan etmek midir? Yoksa peygamberimiz (SAV)’in yaptığı gibi İslam’ı nefsinden başlayıp yaşamak ve yaşatmak mıdır?

Bediüzzaman Hazretleri hayatı boyunca İslamiyeti en zor şartlarda Meşrutiyet, İttihad ve Terakki , Cumhuriyet ve çok partili hayatı ülkemizde fiilen yaşamış yazdığı Kuran tefsirinden dolayı 27 yıl hapis yatmış (Tek parti döneminde) ömür boyu zulümlere maruz kalmış, bir büyük Alim , Müçtehid olarak neyi tavsiye ediyor? Bu alim zaat Otuz bir Mart Olayı’nda idamla yargılanıp Mahkeme Reisi Hurşit Paşa’nın sen de mi “Şeriat” istemişsin sorusuna “Şeriatın bir meselesine bin ruhum feda olsun” diye cevap veren “Ancak ihtilalcilerin istediği gibi değil.” diyen ve mahkemeden berat kazanan Birinci Dünya Savaşı yıllarında Şark Cephesinde Anadoluyu istila etmek isteyen Ermeni ve Rus birliklerine karşı koyan Muş ili,Gevaş ve Bitlis’in düşman işgalinden kurtulmasına vesile olan, çoğu talebelerini şehit verip kendisi Ruslara esir düşüp kurtulan bir alim söylüyor.1921 de İngilizlerin İstanbul’u işgalinde “Tükürün şu İngiliz’in hayasız yüzüne diyen ve karşı çıkan, Cumhuriyetimiz kurulduktan sonra birinci meclise davet edildiğinde “Allah’ın izniyle Yunanı denize döktünüz, Zafer neşesiyle İslamiyet’e sırtınızı dönmeyiniz beyanatını veren Bediüzzaman söylüyor.

“Aziz Kardeşlerim!

Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfi hareket değildir. Rıza-ı İlahiye’ye göre sırf hizmet-i İmaniyeyi yapmaktır, Vazife-i İlahiye’ye karışmamaktır. Bizler asayişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde; her bir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz…

Evet mesleğimizde kuvvet var. Fakat bu kuvvet asayişi muhafaza etmek içindir.””Vela teziru vaziretün vizra Uhra”” düsturu ile ( Bu Ayet Kur’anda birkaç yerde tekrarla zikredilmektedir.):”Bir cani yüzünden; onun kardeşi, hanedanı(mensup olduğu aşireti,akrabaları), çoluk çocuğu mes’ul olamaz.” İşte bunun içindir ki bütün hayatımda bütün kuvvetimle asayişi muhafazaya çalışmışım. Bu kuvvet dahile karşı değil ancak harici tecavüze karşı(ülkemize başka bir ülke tarafından harp ilan edildiğinde) istimal edilebilir…

Harici tecavüze karşı kuvvetle mukabele edilir. Çünkü düşmanın malı, çoluk çocuğu ganimet hükmüne geçer. Dahilde ise öyle değildir. Dahildeki hareket müsbet bir şekilde manevi tahribata karşı manevi ihlas(Allah rızası için) sırrı ile hareket etmektir. Hariçteki cihat başka , dahildeki cihat başkadır. Şimdi milyonlar hakiki talebeleri Cenabı Hak bana vermiş. Biz bütün kuvvetimizle dahilde ancak asayişi muhafaza için müsbet hareket edeceğiz. Bu zamanda dahil ve hariçteki Cihad-ı Maneviyedeki fark pek azimdir.”(5)Bediüzzaman Said Nursi ve Nur Talebeleri 1926 yılından beri Kur’an Tefsiri Risale-i Nur Eserleri ile İman ve Kuran hakikatlerini neşretmekle hem kendilerinin hem de bu vatandaki Müslümanların imanını kurtarmak ve tahkik mertebesine yükseltmek için manevi cihad (İrşad) faaliyetlerine devam etmektedirler. Hatta günümüzde bu manevi Kur’an hizmeti dünyanın hemen her ülkesine götürülmektedir.

Bediüzzaman Tarihçe-i hayat eserinde gençlik döne minde 1909 senesinde şu ifadeleri kullanmaktadır:

“İslam ittihadının nizamnamesi Sünnet-i Nebeviyye(Peygamberimizin Sünnetine uymak), Kanunnamesi evamir ve nevah-i Şerriyyedir(İslamın emrettiği şeyleri yapıp , islamın yasakladığı şeylerden kaçınmaktır.)

Ve kılınçları da,berahin-i katıadır(kesinve kati delillerdir).Zira medenilere galebe çalmak ikna iledir, icbar (zorlama )ile değildir! Taharri-i hakikat(hakikatı araştırma), muhabbet iledir. Husumet(düşmanlık beslemek) ise, vahşet ve taassuba karşı idi…(düşmanlık yapmak gerekirse vahşiliğe ve taassuba körü körüne araştırmadan kabul etmeğe karşı düşmanlık yapmak gerekir.) Hedef ve maksatları da i’lay-ı Kelimetullahdır (Allah’ın birliğini hakim kılmak.).

Şeriat(Kur’an Hükümleri) da Yüzde doksan dokuz ahlak, ibadet, ahiret ve fazilete aittir. Yüzde bir nisbetinde siyasete mütealliktir ;Onu da Ululemirlerimiz (İdarecilerimiz) düşünsünler.(4)

Müslüman komutan ve liderler İla-yı Kelimetullah (Allah’ın adını yüceltmek) veya yapılan bir haksızlık ve bir zulmü gidermek için yaptıkları fetihlerde kadın, çocuk, ihtiyar ve hastaların hukukunu çiğnememiş , Hıristiyan ve Yahudi din adamlarına kendi dinlerini yaşayıp ibadet etmelerine mani olmamışlardır.

Deaş,altı asır boyunca Şeriatla üç kıtayı ve üç semavi din mensuplarını barış içinde yönetmiş olan Osmanlı ecdadımızı beğenmeyip tenkit ederken çelişkiye düşmektedir. Hilafet taraftarı gözükürken Hilafetle ve Şeriatla idare edilmiş Osmanlı Devletini tenkit edebilmektedir. Bu münafıkça tavır Deaş’ın kurucu kadrosunda İngiliz istihbaratının etkisini göstermektedir. Zira bizde tarih boyunca Hilafetin kaldırılmasını isteyen İngilizler halen kendilerini güneş batmayan İmparatorluk olarak gösterip Krallık ve Kraliçeliği devam ettirmektedir. Deaş Ülkemizde Hilafetin kaldırıldığı 1924 tarihini baz alıp kendilerinin Deaş’ın hilafeti ilan ettiği 2014 yılı arasındaki Müslümanların gerçek imana sahip olmadıkları safsatasına inanmaktadır. Ayrıca müslümanları büyük günah işledikleri için “Kafirlikle” suçlayabilmektedirler. Halbuki ehli sünnet görüşüne göre büyük günah işleyenler” günahkar” olabilirler ancak kafirlikle, küfürle ittiham edilemezler. Yüzde doksan dokuz Müslüman olan şu Cennet vatanımızda yaşayan Müslümanları

” kafir” kabul edip seçimle gelen Müslüman idarecileri ve idareyi de “küfür İdaresi” olarak ittiham etmekte ve Müslüman bir devletle ve Müslümanlara karşı cihada çıkmaktadırlar. Bu tamamen mantıksız ve zalimce bir kalkışma değil midir? Öncelikle suçsuz Yezidileri katletmekle başlayan daha sonra batılı gazetecileri Hinduların din adamlarının elbisesini giydirip başlarını tekbir sesiyle hunharca kesmek İslama ve Müslümanlığa karşı en büyük bir zulüm değil midir? Kendilerinin İslam’ın temsilcisi olduğu mesajını verip insanlığı İslamiyet’ten uzaklaştırmaya ve” İslamofobi “ anlayışını yerleştirmeye çalışmak Müslümanlara ve insanlığa karşı bir canilik örneği değil midir?

“Mecelle’ye” göre yönetilmiş Şanlı Osmanlı imparatorluğunu bile beğenmeyip sözde Doğu Roma”yı ve başkenti olan “Kostantinopolis’i” yani İstanbul’u yeniden fethetmeye çalışmak ; hezeyan ,ahmaklık ve ihanetin ta kendisi değil midir? Daişin akılsızca yaptığı işlerden birisi de yüzde doksan dokuz Müslüman olan bu cennet vatanımızda beş vakit ezan okunan tüm Anadoluyu Ayasofya Camisi başta tüm camilerle içinde ibadet eden Müslümanlarla dolu şu ülkemizi darül harp ilan etmektedir. İmam-ı Şafi Hazretleine göre bir memleket kısa bir sürede olsa müslümanların eline geçse bile daha sonra “Dar-ul Harp” olamayacağı gerçeğidir. Bu görüşe göre Osmanlı imparatorluğunca fethedilen Yunanistan, Bulgaristan, Romanya dahil ta Avusturya ve Viyana’ya kadar olan ülkeler ile Tarık bin Ziyad’ın fethettiği İspanya darul harp olamaz.

Daiş başta olmak üzere bu ve benzeri terör örgütlerinin ortaya çıkmaması ve faaliyetlerinin en aza indirilmesi için ailede, okullarımızda ve Diyanet işleri Başkanlığımızcave İlahiyat fakültelerimizle ve basın yayın organlarımızla İslam’ın doğru güzel ve etkili şekilde öğretilmesi gerekmektedir. Daha sonra bu tür örgütlerin finansal kaynakları ve lojistik destekleri uluslararası dayanışma ile engellenmeli kendi vatandaşlarımızın iş, aşve eş gibi sosyal devletten beklentileri karşılanmalıdır.Bu ve benzeri terör örgütlerinin işledikleri suçların cezaları caydırıcı olmalıdır.Gerekirse birden fazla kişileri işkence ile öldüren teröristler için Amerikada olduğu gibi İdam cezası verilebilmelidir. Rabbim ülkemizi İslam ülkelerini ve insanlığı bu ve benzeri terör örgütlerinden kurtarsın “Dünya Barışı” ülkemizin eliyle tesis edilsin İnşallah.

KAYNAKLAR

1)Melek Ulagay Taylan,”Işdın İdeoojik veTeolojik Temelleri”Yazısı,6 temmuz2015,İstanbul BİA Haber Merkezi /İnternet Makalesi.

2)- Bediüzzaman Said Nursi,Divan-ı Harbi örfi isimli Eseri; Hatime.

3) Bakara Suresi 30. Ayet Meali,Kuran Yolu Tefsiri”kuran diyanet.gov.tr”

4)İşaratul İ’caz ,Girizgah bölümü,Bediüzzaman Said Nursi.

5)Bediüzzaman Said Nursi Tarihçe_i Hayat,Bediüzzaman Said Nursi İlk Hayatı.

6)Bediüzzaman Said Nursi Emirdağ Lahikası2,Umum Nur Talebelerine Vefatından önce verdiği Son Dersten alınıştır.

7) Tarihçe-i Hayat ,Sayfa 105 ,Hayrat vakfı yayınları.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Metin Ertem Arşivi
SON YAZILAR