Yusuf Alpaslan Özdemir

Yusuf Alpaslan Özdemir

İnanılmaz hezeyanlar

İnanılmaz hezeyanlar

Oya Baydar’ın Can etiketiyle çıkan ‘Yazarlarevi Cinayeti’ adlı son romanı üzerine edebi bir değerlendirmeyi az ileride “Kültür Atlası” sayfamızdaki köşemde okuyacaksınız. Lâkin müellifi yakından tanımadan, zihniyetine vakıf olmadan yapılacak okuma kadük kalır.
‘Yazarlarevi Cinayeti’nde barış, dostluk, nitelikli yazarlık gibi konulardan bahseden Baydar bakalım nasıl bir düşünce yapısına sahip? Düşünceleri, zihniyeti romanda aksettirdiği gibi mi, birlikte görelim.
Notre Dame de Sion Fransız Kız Lisesi mezunu Oya Baydar henüz lisedeyken yazdığı “Allah Çocukları Unuttu” romanı yüzünden neredeyse okuldan atılacaktı. Başlığa dikkat! Yolun başındayken ömrü boyunca devam edecek zihniyet yapısının temelleri filizlenmiştir.
1960’ta girdiği İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde hazırladığı “Türkiye’de İsçi Sınıfının Doğuşu” konulu doktora tezinin Üniversite Profesörler Kurulu tarafından iki kez reddedilmesi üzerine, öğrenciler bu olayı protesto etmek için üniversiteyi işgal ederler. Bu olay ilk üniversite işgali eylemi oldu yazarın. Buna dikkat, ilk!..
12 Eylül 1980 askeri darbesi sırasında ise Türkiye’den ayrılmak zorunda kaldı ve on iki yıl boyunca Almanya / Frankfurt’ta sürgünde yasadı. Burada bilfiil dahil oldukları ile düşünce yapısının sistematiği iyice yerine oturur. Meselâ, Berlin Duvarı’nın ve sosyalist sistemin çöküşünü içinde yasayarak izledi, “Hepimiz o duvarın altında kaldık” minvalinde yazdı, konuştu. Baydar, 1992’de Türkiye’ye döner.
Oya Baydar T24'te "1915’le yüzleşebilseydik bugün bu hâle gelmezdik" başlıklı yazısında 'Ermeni soykırımının tanınması'nı gecikmiş bir karar olarak değerlendirdi. Tepkiler art arda geldi doğal olarak, bu iddiaların hiçbir tarihsel gerçekliğe dayanmadığı şeklinde karşı itirazlar dillendirildi. Hatta bir gazeteci Baydar’ın yazısı için; "Klişelerle yazılmış, hiçbir tarihi gerçeğe dayanmayan, Asala'dan ilham almış bir zırvalar manzumesi bu" ifadelerini kullandı.
Baydar’ın T24’te düzenli olarak yayınlanan yazılarının çoğu benzer çizgidedir. “PKK bir Kürt özgürlük hareketidir. PKK Türkiye demokrasisi için olmazsa olmazdır”, “Türkler Ermenileri de Kürtleri de katletti” gibi akla zarar lâflar eden Oya Baydar, t24'te çıkan 3 Mayıs 2022 tarihli yazısında Ramazan Bayramı odağında yine bilindik çarpıtmalara başvurdu. Terörle mücadeleyi "savaş" olarak yutturmaya çalışan Baydar, özgürlük havarisi pozlarına bürünüp sözde barış nutukları attı, bu yazısında. Birkaç cümle aktaralım. Yazısındaki şehit diye anılanların kimler olduğunu, kimlerin mağdur gösterildiğini, kimlerin savaş suçlusu görüldüğünü söylemeye gerek yok sanırım(!).
"Kimsenin bayramını kutlamıyorum. Herkesin, özellikle muhalefetin; şehit cenazeleri gelirken, insanlar açken, binlerce kişi keyfî tutuklamalarla zindanlardayken, “bu neyin bayramı” diye güçlü, eylemli ve cesaretli şekilde sormalarını, kan dökülürken bayram kutlanamayacağını, şehit kanına bulanmış bayram olmayacağını, bu savaşın durması gerektiğini kitlelere anlatmalarını istiyorum.
“Ziyaretler, mesajlar, nutuklar, vaatler, kutlamalar… Bayrammış... Ve ben; kederle, öfkeyle, çaresizlikle “Bu neyin bayramı?” diye soruyorum başta iktidar mensupları olmak üzere tüm siyaset erbabına; soygundan talandan pay almak için muktedirlerin çevresine kümelenmiş çanak yalayıcılara; yıkama yağlamacı medya kalemşörlerine; ahlaklarıyla birlikte vicdanlarını da yitirmiş adları yorumcu, sıfatları prof., uzman, stratej olan ekran güllerine; “engereklere, yılanlara, aşımıza ekmeğimize göz koyanlar”a.”
“Neyi kutluyorsunuz? Sizler gibi riyakâr değil gerçek yurtsever, topunuzdan daha temiz, suçsuz günahsız binlerce insanı: misal, Gezi kumpas davasında engizisyon mahkemelerini aratan yargı aparatının eliyle rehin aldığınız ülkenin övünç kaynağı namuslu aydınları demir parmaklıklar ardına attırmanızı mı?”
“Neyi kutluyorsunuz? İktidarınızı sarsabilecek, koltuklarınızı altınızdan çekecek muhalif güçleri, barış, özgürlük, hak, adalet diyenleri bertaraf etmek için uyguladığınız baskıları, zulmü mü; anayasayı, yasaları fütursuzca ilga etmenizi, yerine ucube “şahsım” rejimini geçirmenizi, hukuku guguk yapmanızı mı?”
Bu nasıl bir cesarettir, akıl almaz şeyler değil. Doksanına merdiven dayamak, pişmanlık, ölüm korkusu, yaşlılık vd. hiçbir şey kâr etmiyor demek ki? Öte yandan malûm müptezellere acıyan, şefkat gösterilmesini isteyen yazarın insan sevgisiyle, hoşgörüyle dolu olduğunu düşünmeyin ha. Böyle olsa ülkesinde ve dünyanın dört köşesinde haksızlığa ve zulme uğrayanlara da aynı hassasiyeti gösterirdi.
İttihat ve Terakki’den Milli Mücadele döneminde ülkemizde kalan ve çeşitli yerlere yerleşen, belli bir güce kavuşan Ermenilerden bazılarının etkisiyle böyle aymazlığa, ihanete düşebiliyor kimliği Türk olan birileri, yazık!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yusuf Alpaslan Özdemir Arşivi
SON YAZILAR