Yusuf Alpaslan Özdemir

Yusuf Alpaslan Özdemir

Merhaba

Merhaba

Hemen her kesimden insanın on konuşmasından on birinde(!) zamlar, maaşlar gibi ekonomik mülâhazalar var biliyorsunuz. Sadece konuşma mı? Okuduğumuz gazete ve dergilerde, seyrettiğimiz televizyon yapımlarında, takip ettiğimiz sosyal medya mecralarında… Her yerde benzer konuşmalar, şikâyetler, sitemler. Kaçmak ne mümkün? Ara ara ipin ucunu kaçıranlar da yok değil elbette. Meselâ twitterda önüme düşen bazı hesaplarda başta iktidarı, hatta işi devleti tehdit etmeye götürenler de var.

Hemen her şeye tepki gösterilirken; başörtüsü gibi sorunlar vakti zamanında yaşanmışken ve halen eskisi kadar olmasa da yaşanmaya devam ederken, dünyanın dört bir yanında son hak Kitabımız alçaklarca yakılırken, jeopolitik önemi haiz riskli bir bölgede bulunan güzel ülkemiz çepeçevre sarılmışken, bunun yanında savunma, sağlık, ulaşım vd. gibi alanlarda eskiden hayal bile edilemeyecek atılımlar yaşanırken, maaş zamlarının yetersizliği ve enflasyon gibi türlü meselelerle her şeyin üstünün çizilivermesi pek de hakkaniyetli olmasa gerek.

Hüsn ü zanla bakmayı ve zandan sakınmayı tembih eden bir dinin müsebbibleri olarak yazık ki bardağın boş tarafını görmeye, meselelere olumsuz veçhelerinden bakmaya meyilliyiz. Halbuki mide de cepler de bir şekilde dolacakken, hataları telâfi etme şansımız mevcutken ruhun doymamasından kaynaklı hatalara, yanlışlara, basiretsizliklere müdahale etme şansımız çok azdır, yahut telâfi edebileceklerimiz kurtarabildiklerimizden azdır.

Dünyanın en iyi evlerinde yaşasak, dünyanın en lezzetli sofralarında bulunsak, en iyi arabalara binsek, en iyi teknolojik aletleri kullansak da başarmanın, öğrenmenin ve dahi muhabbetin tadını vermez. Madde ve maddeye dayalı her şey unutulup gitmeye, bir şekilde heyecanını yitirmeye mahkûmdur. Daha da önemlisi, özgür olmayan bir devletin/milletin ne yaparsa yapsın mutlu ve huzurlu olma ihtimali imkân dahilinde değildir, olamaz.

r-merhaba.jpg

Günlük rutinlere meylin şaşmaması/ değişiklik göstermemesi, siyasi ve ideoloji bataklığına gömülmek de hayatı dayanılmaz kılabilir. Siyaset yahut futbola vd. dair saatlerce süren tartışma programları, köşe yazıları da belli bir süre sonra hayatımızı da, çevremizle ilişkilerimizi bir kâbusa dönüştürebilir, dar bir çerçevede renksiz yaşamaya mahkûm edebilir. Denge her zaman iyidir. Olayları ve meseleleri tek bakış açısıyla değil, farklı kanallardan takip etmek ve iç değerlendirmelere tabi tutarak hayırlı neticelere ulaşmak en güzeli.

Bu keşmekeş ve beyhude işler içinde kültür, sanat, edebiyat can simidimizdir; elimizden tutan, her zaman yanımızda olan, bize yardım eden ve yol gösteren güvenilir dostlarımızdır. Hani anlatılmaz, yaşanır denir ya; işte öyle bir şey.

Cumartesi günleri bu köşede bu duygularla kalıcılığı olan işlerden bahsetmeye çalışacağız. Eski gücünü yitirmiş görünen yazılı ve göresel mecralarda kastettiğimiz bu büyülü ve güzel dünyaya yer verenler oldukça az.

Umuyorum ki güzelliklere vesile olur, kalplere dokunuruz.

Niyet hayır, akıbet de hayır olur inşallah…

RECEP SEYHAN’A VEFA

Amasya/Taşova-Yeşilyurt köyünde doğan, Marmara Üniversitesi Türk Dili Edebiyatı Bölümü mezunu, MEB’e bağlı çeşitli okullarda Türk Dili Edebiyatı öğretmenliği yapan, bir süre Almanya’da, Bavyera Eyaleti’nde Ana Dili Tamamlama Dersleri öğretmeni olarak çalışan, bir süre de günlük bir gazetede musahhih olarak çalışan hikâyeciliğimizin yüz akı isimlerinden Recep Seyhan uzun bir süredir tedavi görüyor, hastalığını atlatmaya çalışıyor. Bu süreçte kabul edersiniz ki bir insana moral vermek, destek olmak en doğru ve hayırlı iş.

Recep Seyhan’la bir başka hikâyecimiz Recep Kayalı vesilesiyle tanışmış, birkaç kez İstanbul’da ziyaret etmiş, hatta geçmiş yıllarda okulumda konuşmacı olarak ağırlamıştık kendisini. Bu irtibat onu daha da yakından tanımaya, yazdıklarını okumaya ve yapıp ettiklerini takip etme iştiyakı vermişti bendenize. Bu süreçte Yeni Şafak’ta Ömer Lekesiz’in son derece yakışıksız bir üslûpta kaleme aldığı köşe yazısı, edebiyat mahfillerinin (Eleştirmen Mehmet Erdoğan dışında) kayıtsız kalışı Seyhan’ı epey bir üzdü, yaraladı. Her şeye, tüm olumsuzluklara rağmen Recep Seyhan pes etmedi; yazmaya, okumaya, gençlere yol göstermeye devam etti. Yaşla beraber belli iç yaraların kabuk bağlaması şu anki süreci hızlandırdı sanırım.

r1-recepseyhan-a.jpg

Tam da böyle bir zamanda Hece Yayınları son derece güzel, anlamlı bir işe imza attı. Gerçek anlamda Seyhan’ın kalbine dokundular, vefa gösterdiler. Ne mi yaptılar? Çeşitli yayınevlerince basılan, bazılarının baskıları bulunamayan, yeterli destek ve tanıtımdan yoksun kalan çeşitli türlerdeki kitaplarını pırıl pırıl bir baskıyla edebiyat dünyamıza kazandırdılar.

AZaZil’in Kapısında, Metal Çubukların Dansı, Zongo’nun Değirmeni gibi ödüllü ve beğenilen hikâyeleri yanında Bana Hikâye Anlat-ma gibi inceleme/değerlendirme kitapları vs. kadim ve nitelikli yayınevlerimizden Hece tarafından artık okura ulaştırılacak. Kitaplar hakkında tanıtımlar, reklâmlar da hak ettiği şekilde yer almaya başladı.

Teşekkürler Recep Seyhan, teşekkürler Hece…

r1-recep-seyhana.jpg

KONYA’DA GÜZEL ŞEYLER OLUYOR

İnsanın dışarı çıktığında gerçek değerini daha iyi görebildiği ve anlayabildiği, kadim medeniyetlere beşiklik etmiş güzel Konya’mızda tüm güzellikleri yanında kültür sanat adına da anlamlı ve kalıcı işlere imza atılıyor.

Pek çok büyükşehirdeki kalabalık ve keşmekeşi hareketlilik gören, adrenalin ve aksiyon arayanların çok da güzel sözler sarf etmediği şehrimizde Selçuklu Kongre Merkezi, TYB Konya Şubesi, Devlet Tiyatrosu, Selçukya Derneği gibi çeşitli kurum ve topluluklar; Ahmet Köseoğlu, Mustafa Güçlü, Mehmet Ali Uz, Saim Sakaoğlu, Ali Işık vd. gibi değerlerimiz her koşulda kültür sanat faaliyetleri düzenleyerek/yaşatarak, akıllara ve gönüllere hitap ediyorlar. Zincirin halkalarında o kadar çok güzel kurum ve isim var ki, hepsini saymak imkân dahilinde değil. Hepsi de bir şekilde ellerini taşın altına koyuyor, cansiparane bir şekilde bu güzel şehre hizmet ediyorlar.

r2-konyaa.jpg

Hepsinin neler yapıp ettiğini tek bir yazıyla anlatacak kudrete sahip değilim, ama sıkça kendilerinden ve kattıkları değerlerden bu köşede bahsedeceğimden emin olabilirsiniz. Bu güzelliklerden bahsetmeye komşu sütunda bahsetmeye başladım bile.

r2-konyaccc.jpg

KISA KISA KONYA’MIZIN GÜZELLİKLERİ…

Saim Sakaoğlu… Üniversiteden hocam aynı zamanda. Olmasaydı, Konya kültürünün pek çok değeri, emeği, birikimi belki de tarihin tozlu sayfalarına karışıp gidecekti. Çalışkanlık, sorumluluk, tertip, heyecan vd. pek çok güzel hasleti ilk onda gördüm, örnek almaya çalıştım.

r3-konyaa.jpg

Mustafa Güçlü… Yaz kış, çamur, tatil, bayram seyran demeden yıllardır, hem de uzun yıllardır her salı, Aydınlar Ocağı Söyleşilerini tertiplemek, şehrin değerlerine vefa ziyaretleri, okumaya ve yazmaya verdiği önem ve daha birçok hasletiyle güzeller güzeli, çevresine de güzellikler saçan aksakalımız, biricik ağabeyimiz. Özgün yaklaşımlarına, pırıl pırıl hakkaniyetli ve adil dünyasına, naifliğine ve vefasına herkes şahit; bizler de şahidiz ve razıyız Allah da razı olsun, emeklerini zayi etmesin inşallah.

r2-mustafaguclubb.jpg

Ali Işık… Meslektaşım, emekli öğretmen. O da epeydir rahatsız, Recep Seyhan gibi, Allah Şafi ismiyle şifa versin inşallah, eşine de kendisine de. Konya’nın unutulmaya yüz tutmuş, yahut gün yüzüne çıkması gereken birikimini karınca çalışkanlığında ve titizliğinde araştıran, yazan, okuyan, her haliyle hepimize örnek güzel bir insan. Eksik olmasın, sağ olsun var olsun…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yusuf Alpaslan Özdemir Arşivi
SON YAZILAR