Abdurrahman Hakan Pakiş
Olduğun Gibi Görün
Bismillah. Elhamdülillah, vessalâtü vesselâmü alâ Resûlillah.
İnsanın karakteri, onun dünyaya bakışını, davranışlarını ve inanç dünyasını belirleyen en temel unsurlardan biridir. Çünkü insanın kalbi bozulduğunda, bu bozukluk diline, niyetine ve ameline yansır. Karakterdeki bir eğrilik, zamanla ahlâkta bir çöküşe, hatta imanda bir sarsıntıya bile sebep olabilir. İşte bu yüzden insanın en çok koruması gereken şey, sahip olduğu şahsiyet ve duruşudur.
Karakterinde sağlam bir temel olmayan insanlar, her ortama ve her kişiye göre şekil alırlar. Bulundukları yere göre renk değiştiren bukalemunlar gibi, kimle konuşsalar ona göre bir hâl takınırlar. Menfaatleri nerede ise, yönlerini de oraya çevirirler. Dalkavukluk, bu bozuk karakterin en açık örneğidir. Dalkavuk, çıkarına göre konuşan, gerçeği eğip büken, hakikati değil şahsi menfaati önceleyen kişidir. Ahlâk âlimleri, böyle kimseleri “gövdeyi takip eden kuyruk”a benzetmişlerdir. Çünkü onlar kendi doğrularını kaybetmiş, başkalarının gölgesinde yaşamayı alışkanlık haline getirmiş kimselerdir.
Tarihte bu hâli en güzel anlatan kıssalardan biri şöyledir: Bir dalkavuğa kral sormuş,
“Kaç yaşındasın sen?”
Adam, gözünü kırpmadan cevap vermiş:
“Haşmet-meâb, hangi yaşta olmamı arzu buyurursanız o yaştayım!”
Bu cevap, dalkavukluğun nasıl bir kişiliksizlik olduğunu gösterir. Zira karakterini menfaatine göre şekillendiren kimse, aslında ne kendine ne de başkasına fayda verir.
Kur’ân-ı Kerîm, böyle kimseleri münafık olarak tanımlar. Çünkü münafık, görünüşte iman eder, fakat içinde başka bir niyet taşır. Rabbimiz bu durumu şöyle anlatır:
كَمَثَلِ الشَّيْطَانِ اِذْ قَالَ لِلْاِنْسَانِ اكْفُرْ فَلَمَّا كَفَرَ قَالَ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِنْكَ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اللّٰهَ رَبَّ الْعَالَم۪ينَ.
“(Münafıkların durumu,) tıpkı şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insana ‘İnkâr et!’ der; insan inkâr edince de, ‘Ben senden uzağım, çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.’ der.” (Haşr, 59/16).
Münafıklığın özü; görünüş ile iç dünyası arasındaki farktır. Dilinde iman vardır ama kalbinde başka hesaplar gizlidir. Hâlbuki iman, doğruluk ister; samimiyet ister. İnsanın içi ile dışı bir olmadıkça, Allah nezdinde makbul bir duruş sergilemesi mümkün değildir.
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin [rahmetullahi aleyh] meşhur sözü, işte bu hakikati dile getirir:
“Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol!”
Bu söz, yalnızca bir öğüt değil, bir hayat düsturudur. İnsan, maskelerle yaşayamaz. Uzun vadede, sahte görüntüler bir bir dökülür. Hakikat daima kendini gösterir. Onun için insan, her ne olursa olsun, özüyle, inancıyla ve ahlâkıyla bir olmalıdır.
Ahlâkın Bozulması, İnsanlığın Bozulmasıdır
Yüce Allah, insana birbirinden güzel sıfatlar bahşetmiş, onu diğer varlıklardan üstün kılmıştır. Nitekim Kur’ân’da,
لَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ ف۪ٓي اَحْسَنِ تَقْو۪يمٍ.
“Gerçekten biz insanı (en mükemmel ve en güzel sıfatlarla nitelenmiş olarak) en güzel biçimde yarattık.” (Tîn, 95/4) buyurulur.
Bu ayet, insanın yaratılış itibariyle mükemmel bir fıtrata sahip olduğunu bildirir. Ancak hemen ardından gelen ayet, bu güzelliğin korunmadığında neye dönüşeceğini haber verir:
ثُمَّ رَدَدْنَاهُ اَسْفَلَ سَافِل۪ينَ.
“Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.” (Tîn, 95/5).
Yani insan, yaratılış gayesini unuttuğunda, Allah’ın verdiği bu yüksek değerden hızla düşer; kulluğunun gerekliliklerini yerine getirmeyerek küfür ve isyana dalan o nankör insan, âhirette cehenneme yüz üstü sürüklenir. Ahlâkın bozulması, sadece bireyin değil, toplumun da çöküşünü hazırlar. Zira karakter, bir toplumun vicdanıdır. Vicdan bozulursa, ne adalet kalır ne merhamet.
Bediüzzaman Said Nursî [rahmetullahi aleyh], bu gerçeği çarpıcı bir örnekle ifade eder:
“Malumdur ki ala (kıymetli) bir şey bozulsa, edna (kıymetsiz) bir şeyin bozulmasından daha ziyade bozuk olur. Mesela süt ve yoğurt bozulsalar, yine yenilebilir. Fakat yağ bozulsa, yenilmez; bazen zehir gibi olur. Öyleyse mahlûkatın en mükerremi, belki en alası olan insan, eğer bozulursa, bozuk hayvandan daha bozuk olur.”
İnsanın değeri büyüktür; bu yüzden bozulması da o ölçüde tehlikelidir. Hayvan, nefsine uyar ama aklı ve imanı olmadığı için sorumlu tutulmaz. Fakat insan, aklıyla hakikati bilir, kalbiyle hisseder, vicdanıyla doğruyu seçebilir. Buna rağmen kötülüğü tercih ederse, düşüşü derin olur.
Dürüstlük, İmanın Meyvesidir
İnsanın şahsiyetinin en temel göstergesi dürüstlüğüdür. Dürüstlük, sadece doğru söz söylemek değil; içiyle dışı, inancı ile davranışı arasında tutarlılıktır. Fahr-i Âlem Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] şöyle buyurur:
“Doğruluk iyiliğe, iyilik de cennete ulaştırır. Bir kimse doğru söyleye söyleye nihayet Allah nezdinde doğru söyleyenlerden yazılır. Yalan ise insanı kötülüğe, kötülük de cehenneme ulaştırır. Bir kimse yalan söyleye söyleye nihayet Allah nezdinde çokça yalan söyleyenlerden yazılır.”[1]
İnsanın dili doğru, kalbi temiz, niyeti berrak olmalıdır. Çünkü dürüstlük, imanın kokusudur. İnsan ne kadar dürüstse, imanı da o kadar güçlüdür. Dürüst insan, yanlışta ısrar etmez; hata yaptığında özür diler, eksikliğini kabul eder. Çünkü bilir ki insanın büyüklüğü, kusursuzluğunda değil; kusurunu kabul edip düzeltmesindedir.
Samimiyetin Gücü
Bugün insanlık, her zamankinden daha çok samimiyete muhtaçtır. Görüntülerin, gösterişlerin, maskelerin arasında gerçek yüzler kaybolmuş durumda. Oysa insanı değerli kılan, sahip oldukları değil, kim olduğudur. Allah katında değer, servetle, makamla, unvanla değil; takvâ iledir. Kur’an bunu açıkça bildirir:
اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ اَتْقٰيكُمْ.
“Şüphesiz Allah katında en üstün olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır.” (Hucurât, 49/13)
Hâsıl-ı Kelâm
O halde insan, hayatının her alanında bu ilahi ölçüyü esas almalıdır. Göründüğü gibi samimi, özüyle sözü bir, kalbiyle fiili aynı olmalıdır. Zira samimiyet, Allah katında en makbul ameldir.
İnsanın kurtuluşu, kendisiyle barışık, özüyle dürüst olmasındadır. Maskelerin ardına gizlenmek, günü kurtarabilir; ama ebediyeti kurtaramaz. Hakikatin karşısında, sadece samimiyet ayakta kalır.
Buhari, Edeb, 69 (nr. 6094); Müslim, Birr, 29 (nr. 103).
Elhamdülillah, vessalâtü vesselâmü alâ Resûlillah.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.