Mustafa Balkan (Tarih Yazıları)

Mustafa Balkan (Tarih Yazıları)

“Ruh hastalıkları iman eksikliğinden doğar”

“Ruh hastalıkları iman eksikliğinden doğar”

  • Es’Seyyid Abdülhakîm Arvâsi Hazretleri diyor ki: “Cemiyetteki ruh hastalıkları iman eksikliğinden doğuyor. Kur’an şifadır; fakat şifa, suyun geldiği boruya tâbi… Pis borudan şifa gelmez. (Üfürükçüleri ve üfürükçülüğü san’at edinenleri düşünün!)

 

 

Ruh bilgilerinin, tasavvuf ilminin mütehassısı, son asır âlim ve velîlerinden olan Seyyid Abdülhakîm Arvâsi Hazretleri, İmâm-ı Ali Rızâ bin Mûsâ Kâzım soyundan olup seyyiddir. Hazret-i Ali’ye kadar bütün babaları âlim ve velî idi. Birçoğu zamânının kutbu, devrinin en büyük evliyâsı ve rehberiydi. Babası Seyyid Mustafa, Seyyid Tâhâ-i Hakkârî’nin oğlu Seyyid Ubeydullah’ın halîfesiydi. Seyyid Abdülhakîm Arvâsî ilk bilgileri babasının yanında öğrendi. Sonra Başkale’de ibtidâî ve rüştiye mekteplerini bitirdi ve o zaman ilim ve irfan merkezi olan Irak’ın çeşitli şehirlerinde, Müküs kazâsında yüksek âlimlerden, Arap ve Fars dili ve edebiyatı, mantık, münâzara, kelâm, ilâhî ve tabiî hikmet, fen ve matematik, tefsîr, hadîs, fıkıh ve tasavvuf dersleri aldı.

Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri, öğrendiği fıkıh, tefsîr gibi ilimlerin yanında kendisini mânevî yoldan yetiştirecek bir rehbere kavuşma arzusu ile yanıyordu. Diğer taraftan Seyyid Tâhâ-i Hakkârî’nin halîfesi Seyyid Fehîm-i Arvâsî, rüyâsında Allahü teâlânın Resûlünü gördü. Peygamber efendimiz kendisine; “Abdülhakîm’in terbiyesini sana ısmarladım.” buyurmuştu.

Nihâyet Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri 1878 (H.1295) yılında Seyyid Fehîm-i Arvâsî hazretlerinin huzûruna kavuştu ve hocasından aldığı ilk emir, tövbe ve istihâre oldu.

1882 (H.1300)’de zâhirî ilimlerde icâzet aldıktan sonra, 1888 (H.1305)’de tasavvufta Nakşibendî yolundan icâzet aldı. Ancak Nakşî tarîkatında H. 1000 târihinden sonrakiler ilk asırdakilere benzer olduğuna dâir işâretler bulunduğundan, Nakşîlikten mezun olanlar, Kübreviyye, Sühreverdiyye, Kâdiriyye ve Çeştiyye tarîkatlerinden de mezun sayılıyordu. Abdülhakîm Arvâsî hazretleri de mürşîdi Seyyid Fehîm hazretleri tarafından Nakşibendî, Kâdirî, Sühreverdî, Kübrevî ve Çeştî tarîkatlerinden de icâzet aldı.

Bundan sonra memleketi Arvas’a dönen Abdülhakîm Arvâsî hazretlerinin burada büyük ilmî faâliyetleri oldu. Bunu kendileri şöyle anlatmaktadır:

Memleketimizde, mevcut medreselerden ayrı olarak, bana miras kalan mallardan bir medrese yaptırdım. Mevcut kitaplara ilâve sûretiyle zengin bir kütüphâne kurdum. Talebenin yiyeceği, giyeceği, yatacağı, yakacağı tarafıma ait olmak üzere de o medresede 29 yıl ders okuttum. Birçok âlim ve fâdıl yetiştirdim. Bunları gönderdiğim yerler âdetâ irfan nûruyla doldu. O civarda medresemiz ilim feyziyle şöhret buldu. Vâlilerin, üst kademedeki memurların, bilhassa uzak yerlerdeki âlimlerin bile övgüyle, sitâyişle bahsettikleri bir ilim merkezi oldu. Mezunlarımızdan bâzıları vilâyet, sancak ve kaza merkezlerinde müftî olarak vazîfelendirilirdi. İçlerinden muhtaç olanları ev eşyâlarını tedârik ederek evlendiriyordum. İran’ın sınır boyundaki halk bu kişilerin gayretleri sâyesinde Sünnîlikte devâm ediyorlar ve kendilerini görenler, İslâma bağlılıkları karşısında hayrete düşüyorlardı.”

İsterseniz sözü, burada Üstâd Necip Fazıl’a verelim:

“Bu hal ve kaal ile, 1916 yılında, 56 yaşlarında, Moskof’ların Van’a yaklaşmasiyle başlayan Ermeni ayaklanması karşısında hicrete mecbur oluyorlar. Revandiz, Erbil, Musul, Adana ve Eskişehir taraflarında beş sene… 1921 de 61 yaşında olarak İstanbul’a geliyorlar.

Kendilerine devrin hükûmeti tarafından, Eyüpsultan’da, Gümüşsuyunda, eski Kaşgarî dergâhı, bildiğimiz çatı tahsis ediliyor.

“Medrese-i Mütehassisîn” de, bir nevi İslâm Üniversitesi makamındaki mektepte de tasavvuf müderrisliği… “Er-Riyaz-üt-Tasavvufiyye” isimli eserlerini bu sırada kaleme alıyorlar.

Hicretlerinden evvel iki kere Hac…

İleride bir vesileyle bana şöyle buyuracaklardır:

“- Ben ömrümde yalnız iki rekât namaz kılabildim; o da Hac seferinde, (Ravza-i Nebî) de…”

Ömründe tek vakit namazını bırakmamış ve kaybolan tek vakti, cihanların kaybiyle bir tutmuş insanın, bunca ibadet ve nice tecellî arasında kendisini yalnız iki rekât kılabilmiş farzetmesi, o namazı, Allah Resulünün Ravzalarında kılınan bu namazdaki keyfiyeti düşünelim…

Sözleri;

“- Tek vakit namazımı kaçırmaktansa bin kere ölmeyi tercih ederim.”

 

YİRMİNCİ ASRIN NÖBETÇİSİ

Üstâd Kısakürek, Seyyid Abdülhakîm Arvâsi Hazretlerini anlatırken…

“Ötelere açılan kapının önündeyiz; ötelere açılan ve topyekûn kâinatın hesabını veren kapının Yirminci Asır bekçisiyle yüzyüze… Yirminci Asır nöbetçisi…

Şu hikmetler kendilerinin:

“- Cemiyetteki ruh hastalıkları iman eksikliğinden doğuyor…

Kur’an şifadır; fakat şifa, suyun geldiği boruya tâbi… Pis borudan şifa gelmez. (Üfürükçüleri ve üfürükçülüğü san’at edinenleri düşünün!)

Oruç tut; çok sıhhat bulursun!

Ruhun kuvveti neyledir efendim?

İmanla…”

Hakk Teâlâ şefaatine naîl eylesin.

 

YARIN: Mustafa Âsım Köksal Hocaefendi.

 


abdulhakim-arvasi-1.jpgabdulhakim-arvas-hazretleri.jpg

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Balkan (Tarih Yazıları) Arşivi
SON YAZILAR