Erol Sunat

Erol Sunat

“SENİ SEÇEN BİZSEK BİZİ DİNLEYECEKSİN!”

“SENİ SEÇEN BİZSEK BİZİ DİNLEYECEKSİN!”

Delikanlı askerden yeni gelmişti. İş yok, güç yok. Babası tanınmış, sevilen, sayılan ve sözü geçen  Muhtarlardan biriydi amma, Muhtar’ın da gücü bir yere kadardı.

Birkaç gün sonra köye vekil gelecek dediler.

O yıllarda köy odaları vardı. En iyi odayı hazırladılar. Vekili karşıladılar. Vekilin ilk dönemiydi. İlk sıradan seçilmiş, Parti Genel Başkanının bizzat partiye davet ettiği, Genel Merkez’in vekil olmasını istediği isimlerden biriydi.

Hitabeti etkili ve tesirli, ancak oldukça havalı ve insanlara biraz tepeden bakan bir yapıya sahipti. 

Vekili köyün dışında karşıladılar. Köy odasına davet edip, başköşeye buyur ettiler.

İzzet ikramdan sonra, köyün sıkıntısını derdini Muhtar bir bir anlattı. Vekil dinledi. Muhtar bir ara müsaade isteyip dışarı çıktı.

Misafirperver köylüler vekile okkalı bir kahve yaptılar, bol köpüklü tarafından. Vekil kahvesini yudumlarken, içeri Muhtarın oğlu olan delikanlı girdi.

Vekilin yanında oturan azalar, yavaşça Muhtarın oğlu, vekilim dediler.

Vekil, bir derdin mi var delikanlı dedi, çekinme söyle.

Delikanlı, biraz da sert bir ifadeyle, Vekilim dedi, işim-gücüm yok, babamın eline bakmak istemiyorum, meclise kaç kere geldim, beni seninle görüştürmediler, bana bir iş bulacaksın!

Vekil, bu ne biçim konuşma dedi. Bu ne biçim iş isteme!

Açım aç! İşim yok dedim ya, vekil değil misin, seni seçen bizsek bizi dinleyeceksin!

Vekil öfkelendi, defol dedi, çık dışarı! Beni kızdırma, babanın Muhtarlığını da alırım elinden!

Odanın içi bir anda buz kesti.

Azalar, delikanlıyı odadan dışarıya çıkardılar. Muhtar koştu geldi. Vekilden özür dilediler, vekili zor teskin ettiler!

Aradan yıllar geçti.

Vekil partisinin içinde yükselmiş, önemli kademelere gelmiş, ilk sıradan üst üste vekil seçilmişti. Meclisteki odasındayken, danışmanı kapıyı açıp, sayın vekilim dedi, Filanca Partinin İl Başkanı ziyaretinize gelmiş…

Vekil koltuğundan kalktı,  gelsin tabi dedi buyursunlar!

İl Başkanı yanında üç yardımcısıyla birlikte içeri girdiler. Vekille el sıkıştılar, Vekil onlara yer gösterdi.

Çaylar geldi, sohbet koyulaşmaya başlamıştı ki, İl Başkanı, sayın vekilim dedi, biz sizinle aynı İl’deniz. Beni de tanımanız lazım. Ben filanca köydenim. Babam halen köyün Muhtarlığına devam ediyor. Beni iş istediğim için köy odasından kovmuştunuz, hatırladınız mı?

Vekil, konuyu hatırlamıyorum amma dedi, bak ne güzel İl Başkanı olmuşsun, hemşeriymişiz de, biz daha ne isteriz!

Vekilde, İl Başkanı da dağılan konuyu toparlamak istedilerse de, olmadı, konu toparlanamadı!

 

HALKA HİZMET, HAKKA HİZMETTİR!

Hikayemizde olduğu gibi, eski yaralar, eski kuyruk acıları, insanların içine atıp da, bastıramadığı duyguların önüne geçilemiyor.

Biz bu duygularımızı zapturapt altına alamıyoruz! Kendimize engel olamıyoruz!

Affetmek ve hoş görmek denen duygular sadece dilimizde.

İnsanımız olduğu gibi kabul etmeyi, dinlemeyi bir türlü çözümleyemedik.

Derdimizi dökeceğimiz, sırtımızı yaslayacağımız, güveneceğimiz, rahatlıkla konuşacağımız

insanlara hasretiz!

Herkes hata yapar, herkes yanlış hal ve hareket içerisinde olabilir.

Lakin, olgunluk denen hal bir başkadır! Her insanda bulunmaz.

Havalı, kendini beğenmiş, gurur ve kibir abidesi, mağrur, bulunduğu yerin ve konumun farkında olmayan birçok insan,  kendilerine verilmiş insanlara hizmet etme kapısını kapatma yolunu tercih etmişler, içeri desturla girilen makamlar haline getirmişlerdir.

Halka hizmet, Hakka hizmettir gibi düsturlar bu insanlara kâr etmemiştir. Geçmişte yaptıkları, hatalar, insanlara tepeden bakmalar, yıllar sonra en olmayacak yerde karşılarına defalarca çıkmıştır.

 

İNSANLARI DİNLEMESİNİ UNUTTUK!

Bizi seven, anlayan, dinleyen, derdimizi çözen insanları hiç unutmayan, kuşaktan kuşağa anlatan bir yapıya sahibiz. Yöneticilerimiz, önde gelenlerimiz bizlerdeki bu hasleti, bu duyguyu zaman zaman göremiyorlar. Görmek istemiyorlar.

İnsan derdini anlatırken, sert ifadeler kullanabilir, içinde bulunduğu ruh halinden ileri gelen bu davranış şeklinin saygısızlık olmadığını muhatabı anlayabilmelidir. Onu sakinleştirmek adına, otur demek, şimdi anlat derdini demek inanın zor değil!

Ancak, bunu yapmayanlar,

Makama saygısızlık olarak alanlar,

Sen kiminle konuştuğunun farkında mısın demeler,

O makamı ya da o kişiyi yüceltmez!

İnanın gönül almasını,

İnsanları dinlemesini,

İnsanlara yardımcı olmasını unuttuk!

Kendi kendine tavır almalar,

Yüzünü buruşturmalar,

Hal ve hareketiyle söyle de git anlamını taşıyan tavır ve davranış içine girmeler,

Bu davranışı gösterenlere hiçbir şey kazandırmadı!

Ancak bu tavrı gösterenler yanlışlarını yine de anlamadı, ta ki iş işten geçinceye kadar!

 

KEŞKE KAVRAMININ KURTARAMADIĞI O KADAR ÇOK OLAY YAŞADIK Kİ…

İnsanımız, kendisine yapılan iyiliği de, kötülüğü de, yanlış davranışı da unutmaz. Vakti zamanı geldiğinde, söyleyeceğini bir şekilde söyler.

Söylemese iyiydi diyebilirsiniz!

Yanlış olmuş, yanlış yapmış, üzerinden bilmem kaç sene geçmiş diyebilirsiniz.

Eğer bir olay, canınızı çok yaktıysa,  sizi tahminler ötesi yaraladıysa, öyle olayları ve bu olaylara sebebiyet vermiş insanları unutmazsınız, unutamazsınız!

Hayatımızda, keşke kelimesinin kurtaramadığı,

Olan-biteni tamir edemediği az olay yaşamadık!

Yöneticilerimiz, siyasilerimiz, Amirlerimiz, Müdürlerimiz maiyetleri altında bulunan insanlar tarafından çok sevilebilirler de, nefret edilen insanlarda olabilirler.

Bu tamamen kendi ellerinde…

Yaşanılan ortamı cehenneme çeviren yöneticilerin başarıya ulaştığı görülmemiştir.

Kendini ispat etmenin yolu bu değildir!

Bu davranış kurumu ya da işyerini disipline etmekte değildir!

Yöneticilerin, Amirlerin, siyasilerin çalışanlara, kendilerini dinleyenlere kolay gelsin demesi, günaydın demesi, bugün nasılsınız demesi, adlarını, şanlarını, değerlerini düşürmez!
Bilakis insanlar nezdinde ve gözünde yüceltir!

O insanların çalıştıkları yerler, koşa koşa gelinen işyerleri ve kurumlara dönüşür! O siyasiler kapılarda karşılanan insanlar olurlar!

Övünen, kendini birilerine övdüren, çevresini yağcılara, yalakalara, yağdanlıklara kuşattıranların bulundukları hali ise, ne siz sorun, ne biz söyleyelim!

Bu insanların yanına da varamazsınız. Derdinizi de anlatamazsınız.

Öyle olunca da, herkesin içinde bu konularla ilgili hicran yaraları birikir kalır. Bu konuları ya Allaha havale edersiniz, yada huzuru mahşere bırakırsınız!

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Sazan

17 Nisan 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR