Erol Sunat

Erol Sunat

Temsilde Hata Olmasın!

Temsilde Hata Olmasın!

Marka değeri olan ürünleriniz olabilir, bunlar iş dünyasında sizin artınızdır. Prestijinizdir. Gururunuzdur.

Lakin marka değerini koruma adına, satılmayan, elde kalan ürünlerini, marka değerini koruma adına ihtiyacı olanlara verilmesi yerine, çöpe atılması yada, yok edilmesi doğru mudur?

Çünkü bu türden yaklaşımlarda bulunanlarla ilgili haberler, dolaşıyor!

Mal benim, ürün benim, kime ne?

İster atarım, ister yakarım diyen bugüne kadar ne kazandı?

Tabi bu arada işin içinde, benim markam, benim ürünüm belirli bir kesime hitap eder, ya onlar tarafından alınır, kullanılır, taşınır yada hiç yaklaşımları da var!

Var amma, bir de olağanüstü bir dönemden geçme var!

Gün, adam seçme zamanı değil! Şımarma zamanı değil! Şımarıklık zamanı hiç değil!

Bölüşmeye, paylaşmaya, yardımlaşmaya, el ele vermeye, en fazla ihtiyacımız olan bir zamanda bu türden yapılan davranışlar hoş değil, şık değil, yakışık alan hareketler değil!

Etik, böyle zamanlarda yok hükmünde olmalıdır ki, etik denen kavram insanların gözünde ve gönlünde yücelebilsin!

Marka değerini koruma adına, benim markamı herkes taşıyamaz şeklinde bir yaklaşımla ürünlerinin elde kalanlarını ihtiyacı olanlarla paylaşamamak, onlara dağıtamamak ne kadar etik?

Zengin müşterileri küstürmemek adına, benim markamın müşterisi ayrıcalıklıdır, seçmedir, seçkindir diye sert, katı ve aşılmaz duvarlar koymanın adına günümüzde marka değerini korumak deniyorsa, bu değer markayı gözden düşürür.

*****

Onca badire atlattık, onca sınandık, pandemi, enflasyon, ekonomi, kaybettiğimiz yakınlar, geçirdiğimiz sarsıntılar, depremler yangınlar seller bazılarımıza ders olmadı.

Bazılarımız şımarıkça bana bir şey olmadı ki, demiş olabilir. Yere düşsem bir avuç toprakla kalkarım, hiçbir fırsatı kaçırmam, elimden ne uçan kurtulur, ne kaçan diyenlerimizde olabilir.

Bu işten en ucuz ben yırttım, bana değil dokunmak, teğet dahi geçmedi hiçbir sıkıntıya maruz kalmadım diyerek argo cümlelerden oluşan anlatımlar yapanlarda çıkabilir.

Ancak kötü örnekler, yanlış yollarda, yanlış kulvarlarda yürümeler, hiçbir şey yokmuş, olmamış gibi davranış sergilemeler zaten canı burunda olan toplum tarafından yazılır bir kenara…

Kimsenin yaptığı yanına kâr kalmaz. Toplum kendine yapılanı ister iyilik olsun, ister kötülük hiçbir şekilde unutmaz!

Hz. Mevlânâ, “Ey can, kimseyi kırma. Sözden ağırı yoktur. Beden çok yükü kaldırır ama gönül her sözü kaldıramaz.” derken, adeta böyle günlere işaret eder.

Çünkü bu günler, en alıngan, en hassas, en duygusal, en kırılgan olduğumuz günler.

Gün ola devran döne diye bir sözümüz var. İnsan ne çektiğini unutur, ne kendine yapılan bir yanlışı!

Bu dönem öyle bir dönem…

Yunusun, “Hasta iken halimizi soranlara selam olsun” dediği gibi, sessiz sedasız selamların gönderildiği bir dönem.

Böyle dönemler hava atma dönemleri değil, varken yok deme dönemleri değil, şımarma, herkese tepeden bakma, insanları anlamazdan gelme dönemleri değil.

*****

Marka değeri diye tutturmak değişik bir hastalık. Marka değeri düşmesin diye, olduğundan fazla görünmek, zarar edebileceğini düşünmek, zenginin harcı olmamalıdır.

Zenginlik netice itibarıyla apayrı bir imtihandır.

Zengin; hırslarına,

Takıntılarına,

Alem ne der, el alem ne der söylentilerine,

Olduğundan fazla görünme eğilimlerine yenik düşmemelidir!

Kapısına geleni boş döndürmemek, geri çevirmemek zenginliğin şanından değil midir?

Zengin, vesile olduğu iş ve aş vermeyi insanların başına kakan da değildir!

Ekmeğini ben veriyorum dediği andan itibaren, senin ekmeğini kim veriyor sorunun sorulacağını bilmesi gerekendir.

Nice zenginlerin, bir sabah uyandıklarında bir kaşık çorbaya muhtaç kaldığını unutmayandır zengin.

*****

Zengin; hoşgörüsü azaldığında,

Cimrileştiğinde,

Eli titremeye başladığında,

Ben ne yapıyorum diye geriye doğru dönüp bakmasını bilendir!

Günümüzün yeni nesil zenginleri, son model Iphone telefonlu, rayban gözlüklü, altın kolyeli, koyu renkli oldukça pahalı takımlarla zenginliğin gösterişe tabi, dış görünüşe tabi bir şey olduğunu düşünebilirler.

Kılık ve kıyafetin, şatafatın Yaradan indinde değeri nedir ki?

Yaradan herkesin kalbine bakar, şu zengin, bu fakir diye kimseyi ayırmaz!

Yunus’un özetleyip geçtiği, “Mal sahibi mülk sahibi / Hani bunun ilk sahibi/ Mal da yalan mülkte yalan / Var biraz da sen oyalan” sözünü kulağına küpe yapandır zengin!

Marka benzeri değerlerde boğulmayan, itibarı olmadık yerlerde aramayandır zengin.

Mütevazi olabilen, kul hakkına girmekten imtina eden, fakir fukarayı gözeten, yaptığı yardımları reklam etmeyen, yardım yaparken, basın toplantıları yapmayandır zengin!

*****

Markası, marka değeri her ne olursa olsun ürünlerini ihtiyacı olanlara sessiz sedasız, kimse bilmeden, kimse görmeden, duymadan ulaştırandır zengin!

Gerçek zengin gözü tok olandır, eli açık olandır, vicdan sahibi ve cömertlik konusunda eli titremeyendir.

Yaptığı iyiliği, ne kendi, ne karısı, ne çocukları hiçbir yerde anlatmayandır.

Üstü başı olmayanı giydiren, aç olanı doyuran, üşüyenin üzerini örtendir!

Sağ elinin verdiğini sol eli görmeyenin ta kendisidir zengin!

Zengin insanlıktan zarar etmemeyi ön plana alandır!

Zenginin işi zenginleri mutlu etmek, memnun etmek, hoşnut etmek de değildir!

Şımarmaktan, şımarma eğiliminden, şımartılmaktan Allah’a sığınırım diyen o aynı zamanda gönlü de zengin olan insanlar neredeler?

Nerelere gittiler?

Nerelere kayboldular?

Teşbihte yada temsilde hata olmasın, bu zenginler, o zenginlerden değiller, bunlarda onlardan en ufak bir iz dahi yok!

Kim bunlar, bunların nesi zengin, neresi zengin, hangi halleri, hangi insani yaklaşımları zengin?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Sazan

17 Nisan 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR