Erol Sunat

Erol Sunat

Yaralı yüzlü yiğidin hikayesi

Yaralı yüzlü yiğidin hikayesi

Uzun uzun zaman önce memleketin birinde ormanların içinde bir şehir varmış. Ormanlar o kadar gürmüş ki, o balta girmemiş gibi olan ormanlarda yol iz bilmeyen, kesinlikle o şehrin izini bulamazmış. Bu orman şehrinin sırtını yasladığı dağın aynı zamanda zengin taş ocakları olması nedeniyle, şehir oldukça sağlam surlara sahipmiş. Orman şehri, taşıyla da meşhurmuş. Bazı kervanlar şehre taş şehri de derlermiş.

Şehre taştan şehir deseler de kalbi taş gibi olan insanları da çok fazlaymış. Memleketin Sultanına bu şehirden bir haber gelmiş. O haberde şehrin taş kalpli Beyinin yapmış olduğu zulümlerden dem vuruluyor ve yardım isteniyormuş.

Sultan, gece yarısı yanından hiç ayırmadığı muhafızıyla çıkmış sarayından, sabaha kadar at sürdükten sonra, bir hana gelmişler. Hancı hemen bir odaya almış Sultan ve muhafızı. Az sonra içeri sadece gözleri görünen yüzü sarılı biri girmiş. Sultan, seni demiş önemli bir görev bekliyor, yanına muhafızımı da veriyorum. Sonra da olan biten ne varsa anlatmış. Demiş ki şehre birlikte girmeyeceksiniz.

Muhafızım, Vali Paşa olarak gidecek. Sende şehre sessizce gireceksin. El ele vereceksiniz, o zalim Beyin hakkından geleceksiniz. Sağ yakalarsanız sağ getirin, baktınız imkânı yok, neyi uygun gördünüz öyle yapın. Her ne yaparsanız yapın birbirinizle ters düşmeyin. Bana her ikinizde lazımsınız.

Muhafız, Sultanım demiş, kim bu yiğit. Sultan aç yüzünü göster demiş. Yüzü sarılı olan açmış yüzünü. Yüzünde derin bir yara izi varmış. Sultan ona demiş yaralı yüzlü yiğit derler. O yarayı beni korurken aldı. Senden önceki muhafızım oydu. Memleketimi huzursuz eden ne kadar zor ve çetrefilli mesele varsa onu gönderirim. Bu sefer işi çok zor. Onun için sırt sırta vereceksiniz. Aynen bir kardeş gibi davranacaksınız. Hatta biz kardeşiz dahi diyebilirsiniz. Haydi göreyim sizi.

Sultan, handan ayrıldıktan sonra, iki yeni dost, birbirleriyle ters düşmeyeceklerine yemin etmişler ve çıkmışlar yola…Şehrin kapısının önüne önce yanında yirmi muhafızla yeni Vali Paşa gelmiş. Kapıdaki muhafızlara yeni Vali Paşanın geldiği haber verilmiş. Bir saat kadar sonra, kale kapısı açılmış, Bey çıkmış dışarı. Bizim demiş Vali Paşamız var. Elinde ferman olsa da bana sökmez, burası kuş uçmaz kervan geçmez bir yer. Nasıl buldun da geldin bu yolu hayret. Madem geldin, dön geriye. Biz ne Sultan tanırız ne de yeni Vali Paşa. Bu arada şehrin Vali Paşası gelmiş Beyin yanına. Ben demiş tanıdım bunu Beyim. Bu Muhafız, Sultanın Muhafızı. Sultan ya muhafızı ödüllendirmiş ya da niyeti seni ortadan kaldırmak. Lakin sen istemedikçe ben bu şehirden gitmem.

Bey, işte demiş benim Vali Paşam. Kapatmışlar şehrin kapılarını gelenlerin yüzüne. Muhafız ve askerleri şehrin dışında bir yere konaklamışlar. Bu arada yüzü yaralı yiğit çıkmış gelmiş. Vali Paşam demiş, bu şehrin altı köstebek yuvası gibidir. Ondan fazla gizli geçit vardır. Dördünü beşini bilirim. Ortalık karardığında beni takip edin.

Gece karanlığı bastırdığında, yaralı yüzlü yiğit önde Vali Paşa ve askerleri arkada gizli geçitlerden birinden dalmışlar içeri. Yarım saat sonra sur dibinde bir mahallede bulmuşlar kendilerini. Yaralı yüzlü yiğit, onları harap sayılan bir eve götürmüş, orada kılık kıyafetlerini değiştirip sabahı beklemişler. Sabah olduğunda oldukça büyük bir kervan gelmiş şehre. Vali Paşa ve yanındakiler, karışmışlar kervanın kalabalığının içine, doğruca şehrin meydanında bulunan büyükçe bir handan içeri girmişler.

Hancı yaralı yüzlü yiğidin yanına yaklaşmış. Beyim demiş, seni ve arkadaşlarını en fazla bir hafta misafir edebilirim. Değilse senin de benim de başım belaya girer. Bey, kimden şüphe ederse, sorgusuz sualsiz alıyor kellesini. Vali Paşa, o ne derse onu yapıyor. Yeni bir Vali Paşa gelecek diye duyduk, hemen unuttuk. Biri konuşsa, soluğu zindanda alıyor.

Yeni Vali Paşa, meydana bakan handan dışarıya çıkıp bir keşif yapmış. Bir de bakmış ki, Vali Paşanın Konağı tam karşısında. Yanına iki muhafızını almış, varmış Vali Paşanın konağına, kapıdaki muhafızlara, biz demiş kervanla geldik, Kervancı başı yolda bizi fena hırpaladı. Vali Paşa’ya şikayetimizi arz edeceğiz. Muhafızlar durumu anlatmışlar. Vali Paşa gelin bakalım tüccarlar demiş. Sizin de derdiniz hiç bitmez, yalnız fazla vaktim yok, hemen anlatın.

Yeni Vali Paşa Vali Paşanın yanına yaklaşmış, hançerini şimşek hızıyla çekip Vali Paşayı oracıkta öldürmüş. Muhafızlar kılıçlarına davranınca, yeni Vali Paşanın muhafızları durun demişler. Bu şehrin yeni Vali Paşası o dur. Ferman da elindedir.

Muhafızlar, yeni Vali Paşanın hemen emrine girmişler. Yalnız Muhafızların başı atına atlayıp, hemen Beyin konağına varmış. Beyim demiş, Vali Paşa öldü. Onu yeni Vali Paşa öldürdü. Muhafızlar da onun emrine girdiler. Bey, demek ki kendi ayağıyla geldi demiş. Onu öldür yeni Vali Paşa sen ol. İstediğin kadar adam alabilirsin.

Muhafız başı konağın avlusuna inen merdivenlerden tam inmiş ki, yüzü yaralı yiğit, onu boğazından yakalamış sessizce tenha bir köşeye çekmiş, ortadan kaldırıp, cesedini atmış boş bir odaya. Sonra da önüne kim geldiyse saf dışı bırakarak, Beyin olduğu odaya dalmış. Bey, demek sen geldin ha demiş. Yıllar önce Sultanı kılıcımdan kurtardın, şimdi kendi ayağınla ölmeye mi geldin. Bey gerçekten oldukça iyi kılıç kullanıyormuş. Beni demiş bu memlekette yenen olmadı. Kılıcımdan kurtulanda. Hepinizi taş şehre gömeceğim. Sonra da o çok güvendiğiniz Sultanı. Yaralı yüzlü yiğit sen demiş, Sultanımızın öldü bildiği amcasısın. Bu şehirde ne işin var, maksadın ne niyetin ne anlatacaksın. Bey sen önce beni yen, ben ne diyeceğimi bilirim demiş. Gerçekten çok iyi bir kılıç ustasıymış. Yaralı yüzlü yiğidi ağır yaralamış. Öldü diyerek, ormana attırmış. Hancı, Vali Paşaya bu olayı anlatmış ve şehirde kalmasının çok tehlikeli olduğunu söylemiş. Vali Paşa, geldikleri gizli geçitten geçerek ormana gelmiş. Yaralı yüzlü yiğidin cesedini aramaya başlamış. Günlerce aramışlar lakin bulamamışlar.

Yüzü yaralı yiğidi, yaşlı bir adam bulmuş. Bakmış ki, daha ölmemiş. Ormanın içlerinde olan evine götürüp, şifalı otlarla onu tedavi etmiş. Aradan bir ay kadar geçmiş. Yiğit kendine gelmiş. Bir de bakmış ki, kendini iyi eden yaşlı adamdan başka ortada kimsecikler yok.

Bir on gün kadar geçmiş. Sonunda, Vali Paşa ve muhafızları hem yaşlı adamın evini hem de yiğidi bulmuşlar. Vali Paşa, yiğit kardeşim benim demiş, Rabbime şükür yaşıyorsun. Bu şehri bu kendini bilmeze dar etmemiz lazım. Yaşlı adam ben demiş küçüklüğümden beri iyi ok atarım. Rahmetli babam ok ustasıydı.

Vali Paşa bana demiş iyi bir okçu lazımdı. Hazırlıklarını yapmışlar. Yaşlı adamın bildiği değişik bir gizli geçitten şehre girmişler.

Yaralı yüzlü yiğit, çok kalabalıklar demiş, onları eksilterek yolumuza devam edeceğiz mümkün olduğu kadar görünmeden ve olabildiğince sessiz hareket edeceğiz.

Yaşlı adam Beyin konağına çıkan bir gizli geçitten onları konağa yönlendirmiş. Kendi de konağı her açıdan iyi gören bir yere yerleşmiş oklarını ve yayını alıp beklemeye başlamış.

Yaralı yüzlü yiğit, Vali Paşa ve muhafızlar, konağın en alt katlarından itibaren aman dileyenler hariç, diğerlerini yoldan çekmeye başlamışlar. Yaşlı adam ise oklarıyla Beyin adamlarını indiriyormuş. Oklar nerden geliyormuş. Kimmiş bu okçu, herkesi kaplamış bir korku.

Yaşlı adamın esas hedefi Beymiş. Kılıçta kimsenin yenemediği Bey, kendine olan aşırı güveni nedeniyle kalkansız ve savunmasız bir şekilde konağının avlusuna çıktığında yaşlı adamın okları oldukça seri bir şekilde Beye doğru uçmuş. Konaktakiler Bey vuruldu diye hemen başına toplanmışlar ve Beylerini avludan konağın içine almışlar. Sonunda yaralı yüzlü yiğit Beyin yattığı odaya ulaşmış. Beye bakan birkaç kadın dışında herkesi ortadan kaldırmış. Beyin ise kıpırdayacak hali yokmuş.

Anlatırlar ki; Beyi oklarıyla durduran yaşlı adam, onu iyileştirmiş, yaralı yüzlü yiğitte Sultana teslim etmiş. Vali Paşa şehri Beyin adamlarından temizlemiş. Taş şehrinde yaşayan insanların taş kalpleri yumuşamış. Şehre ulaşım kolaylaşmış. Yaşlı adam ölene kadar Vali Paşanın yanında Hekimbaşı olarak kalmış. Yaralı yüzlü yiğit, Sultanın muhafızı olmuş. Ancak yaralı yüzlü yiğit efsanesini şehre gelen herkese anlatmış taş şehrin insanları.

Şehir şehre, Sultan Sultana, yiğit yiğide, Vali Paşa Vali Paşaya, Muhafız muhafıza, kervan kervana, orman ormana, taş kalpli taş kalpliye, Bey Beye, yaşlı adam yaşlı adama, han hana, hancı hancıya, ahali ahaliye benzer.

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola..

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Mayıs

01 Mayıs 2024 Çarşamba 00:02

Sazan

17 Nisan 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR