Erol Sunat

Erol Sunat

Yük!

Yük!

Yüzümüz yumuşak, kalbimizde art niyet yok! Haset değiliz, fesat değiliz! İçten pazarlıklı hiç değiliz! Suiniyetimiz yok! Öyle olunca da yük süren sürene…

Şunu taşı, bunu taşı diye başlayan, aferin diye devam eden övgü sözlerinden ve piyazlardan sonra, yük taşıma konusunda ihtisas sahibi olmuşuz haberimiz yok!

Yük sürenin hatırı, iyi niyet, elimize mi değecek yaklaşımı derken, birde bakmışsınız sırtlamışız yükleri, soğuk demeden, sıcak demeden, yaz demeden, kış demeden çek babam çek!

Lakin kim derdi ki;

Devran dönecek! Her şey alt üst olacak! Dünyanın altı üstüne gelecek! Yalan saklanacak yer bulamayacak! Virüs vefayı, vefasızlığı ortaya en açık-seçik bir şekilde koyacak!

Kim derdi ki;

Enflasyon yükü, dolar ve altının yükü… Akaryakıtın yükü, elektrik ve doğalgazın yükü… Güveni, sevgiyi sarsacak her şeyi hallaç pamuğu gibi atacak!

Kim derdi ki;

Göz boyayanların… Açıkgözlerin… Fırsatçıların… Sever görünenlerin foyası bir-bir ortaya dökülecek!

Yükümüz ağır! Yolumuz belli ki oldukça uzun! Tünelin ucundaki ışık kayıp! Yükün altına girenler öyle bir yoruldular ki!

Yaşadıkları bu yorgunluğu, yaşadıkları hayal kırıklığını ne gören var, ne de anlayan!

*****

Hep gözüme bak diyorlar ya hani…

Bizim gözümüze bakacak olan yok mu?

Bakıp da yükümüzü alacak olan yok mu?

Esas mesele orada!
Yükümüzü almak, yüzümüzü güldürmek demek!

Yükümüzü hafifletmek demek!

Bugüne kadar taşıdığın yük yeter, demek!

Şöyle bir rahatla, soluk al, nefeslen, gel otur artık, dinlen artık demek!

Onca yıldır neyi mi bekliyoruz?

Yükümüzü alacak olanı! Hele ki şu günlerde!

Yük üstüne yük yüklenmişiz! Kim ister taşıyamayacağı yükleri yüklenmek! Bu yük bizim yükümüz olsa, eyvallah!

Kimin yükü bu yük?

Tek başımıza virüs yükünü, enflasyon yükünü, zam yükünü sırtlandık ve yapıştık kaldık yere!

Bir gelen olur mu diye geriye baktık!

Ne gelen oldu, ne koşan! Gören yanımızdan geçti gitti! Duyan, bomboş gözlerle seyretti!

*****

Yük oldukça zengin bir kavram. Sündürülmeye müsait. Mecaz denen denizin gözbebeği. Cirit atmaya kalktığında dağlar dayanmıyor.

Yüklükle başlıyor, yük olmakla devam ediyor. Yüklü bir gelir, yüklü para diye coşup gidiyor.

Yük, halk arasında bin liranın bir diğer adı! Sonra, külfet anlamında…Osmanlıda yüz bin akçe karşılığı olan bir kelime!

Yük altına girmek, yük almak, yük olmak, yükün altından kalkmak gibi deyimlerde çok kullanılan deyimlerimiz!

Güzel Türkçemizin derin manalı kelimelerinden biridir yük! Bugün içinde bulunduğumuz durumun, hal ve ahvalin bir özetidir yük! Altından kalkamayacağı kadar ağır yükler yüklenen bizlerin, o yükün altında kaldığımızın, duman olduğumuzun, pestil misali yere serildiğimizin en açık, en bariz bir şekilde ifadesidir yük!

Virüsün yükü! Enflasyonun yükü! Parasızlığın yükü! İşsizliğin yükü! Çaresizliğin yükü! Geçimin yükü!

Hasılı hayatın yükü! Artık kaldırılamıyor! İnsanlar yorgun! İnsanlar bitap! İnsanlar moralsiz! Hangi dalı tuttularsa ellerinde kaldı! Hangi kapıyı çaldılarsa yüzlerine kapandı!

Duyan yok! Dinleyen yok! Gören yok! Yanına gelen yok! Senin halin ne diye soran yok!

Daha da deniyor ki, sen aslansın, kaplansın bu yükü çekersin! Çekebildik mi bu yükü? Çekemedik!

Hali pürmelalimiz ortada değil mi?

*****

Paranın geçeri yok! Ürün tarlada, alanı, soranı yok! Faturaları ödeyebilecek gücümüz yok!

Geçtik sözümüzün geçmesinden, nazımızda geçmiyor!

Kırk yılın hatırı filan derlerdi ya hani! Ne hatır kaldı ne gönül!

Kaldıramayacağımız, altından kalkmak istesek de kalkamayacağımız, çok öncelerden altında kaldığımız ezildiğimiz yüklerle karşı karşıya olduğumuz bir dönem geçiriyoruz!

Bu ağır yük bizlerden kaynaklanan bir yük değil!

Akaryakıt yükü, araçların önünü kesti. Mecburiyetler dışında, aracını kullanan sayısı azaldı. Araç fiyatları patladı. Alanda yok, soranda.

Akaryakıt yükü ulaşımdan başladı, raflarda başta gıda olmak üzere her şeye yansıdı.

Bu yük hafiflemedikçe, bu yük kaldırılmadıkça fahiş fiyatlar cehennemi olacak yaşadığımız hayat!

Enflasyon yükünü hissetmeyen kim kaldı?

Fırsatçılar, açıkgözler ve gözü doymak bilmeyen açgözlüler!

Toplumun yüzde sekseni, iki seksen uzandı yatıyor!

Hayat denen ringde, çoktan nakavt olduk! Havlu atıp bizi bir kurtaran da olmadı! Bıraktılar halimize, ne kendimize gelebildik ne de toparlanabildik!

*****

Sen ne yükler çektin bugüne dek, kalkarsın da, çekersin de, taşırsın da diye sırtımız sıvazlanmadı mı her defasında?

Ne mi oldu?

Allah dahi kuluna taşıyamayacağı yük vermemişken, yük yükleyenler, yazıktır, günahtır dememiş olacaklar ki, taşırsın dediler, taşımalısın, sen neler taşımadın ki bugüne kadar!

Rahat ol, dinlene dinlene taşı…Mola ver, soluklan lakin taşımaya devam!

Laf, laf olalı hiç böyle dökülmedi, yük taşıyan bizlerde öyle…

Laf tökezledi, kapaklandı, yapıştı kaldı yere! Bizler sırtımızdaki yüklerle şöyle bir doğrulduk, o doğrulmayla birlikte öyle bir yere yapıştık ki, o ağır yüklerin altında kaldık!

Ne lafın bize bakacak bir hali kaldı, ne de bizim lafa aldıracak, lafı kaldıracak, lafa inanacak bir halimiz! Laf söylediklerinin yükü altında, biz ise üst üste gelen ve sırtımızdan atamadığımız yüklerden dolayı yolun ortasına serildik kaldık!

Mart ayı dert ayı, 2022 ise dert yılı dedik geçtik karamsar bir halde!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Sazan

17 Nisan 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR