Erol Sunat

Erol Sunat

“AĞLAMA KEDER GÖZLÜM!”

“AĞLAMA KEDER GÖZLÜM!”

Deprem, en çok çocukları vurdu. O acıyla büyüdüler. Onların gözyaşlarını, küçücük feryatlarını, kederin sindiği gözlerini ne anlatmak mümkün, nede yazıya dökmek!

1939 Erzincan depreminden, 24 Ocak 2020 Elazığ depremine kadar yaşanan süreç, geriye binlerce keder gözlü çocuk bıraktı. Onlar depremlerin keder gözlü çocukları olarak acılarını, hüzünlerini paylaşabildiğimiz, ellerinden tutabildiğimiz, onlara elimizi uzatabildiğimiz çocuklar oldular.

20 yıl önce yazmış olduğum, “ Keder Gözlüm” adlı şiirde acizane onlardan bahsetmiştim.

“Vurdu deprem ansızın anasızsın, babasız / Oynadığın sokaklar, şimdi sensiz çok ıssız”

“Umut kapı aralar / Sarılır tüm yaralar / yeter ki sen ağlama /Ağlama keder gözlüm”

Ağlamaya gelmedin, hep güzel bak dünyaya / Kader seni getirmiş, bilemezsin oraya”

Kaybolmasın güvenin / Yanındayım ben senin/ yeter ki sen ağlama  / Ağlama keder gözlüm”

Elazığ ve Malatya’da, deprem bölgesinin her tarafında, yine keder gözlü çocuklar olacak. Yine yüreğimiz burkulacak, yine gözlerimiz dolacak. 

Deprem bölgesinden alınan en son haber şöyleydi;

 “Elazığ 24 Ocak 2020 akşamı 6.8 şiddetindeki depremle sarsıldı. Saat 20.55’teki depremin merkezi Sivrice ilçesi olarak açıklandı. Deprem Malatya, Diyarbakır, Tunceli, Mardin, Bingöl, Bitlis, Suriye ve Irak’tan hissedildi. Şu ana kadar hayatını kaybedenlerin sayısı 31’e yükselirken, yaralı sayısı 1607 olarak açıklandı. Enkazdan ise 45 kişi sağ olarak kurtarıldı.”  

Depremlerden ders almaya, ders çıkarmaya hiç niyetimiz olmadı. 

Mesela, depremin olacağını 4 ay önceden bilen Prof. Dr. Naci Görür’e kulak veren oldu mu?

Olmadı!

İkazını kim dikkate aldı?

Hiç kimse!

Ne tedbir alındı?

Onlarca yıldır olduğu gibi, lafla, aldık, alıyoruz, almayı düşünüyoruz denildi ve öyle kaldı! 

Keşke, depremlere karşı daha hazırlıklı olabilseydik!

 

“ALLAH DEVLETİMİZE VE MİLLETİMİZE ZEVAL VERMESİN!”

Arama ve kurtarma ekiplerimiz göz kamaştırıyor.  Yardımsever insanımızın yardıma koşması da göz yaşartıyor! İnanın en büyük artımız onlar.

Devletimiz başta sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, Bakanlarımızla ve bütün kurumlarıyla depremzedelerin yanında. “Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin!” sözünün güzelliği ve farkındalığı da işte burada hayatiyet kazanıyor. 

Diğer taraftan, uyuyan fay hatlarının ne zaman uyanacağı belli değil…

Tabi, bizimde…

Uyuyan fay hatları uyandığında, uykudan uyanma gibi bir derdi olmayan bizleri her defasında gafil avlamaya devam ediyor!

Her deprem sonrası, yarıda kalan, cevabı onlarca yıldır verilmeden geçiştirilen sorular gündeme gelse de, bir başka depreme kadar ötelenmekten kurtulamıyor. 

Marmara depreminden sonra sınıfta kalan inşaat sektörü, geçen 20 yıl içerisinde kendini ne kadar toparladı ve ne kadar sorguladı?

Yapı ruhsatı veren makamlar, kurumlar, deprem sonrasında ayakta kalan binalara oturulabilir raporu veren yetkililer, sorumlular geçmişin hata ve yanlışlarından ders çıkardılar mı?

Deprem riski taşıyan arazilerde Marmara depremi sonrasında yapılan fizibilite çalışmaları geçmişin acılarından ders alınarak mı hazırlandı?

Bu soruların, her deprem sonrasında tekrar-tekrar sorulması sizce de düşündürücü değil mi?

 

İNANIN, BU DEPREMLERİN ADI KADER FİLAN DEĞİL!

Dünyanın depremle mücadele konusunda en deneyimli ülkesi olan Japonya’ya gitmeyen Belediye Başkanımız ve yetkilimiz neredeyse yok!

Japonya depremleri yıkıcı özelliği çok yüksek olan depremler, tsunami ihtimali ise her zaman mevcut! Japonya’nın depreme karşı yapmış olduğu mücadeleleri şehirlerinde uygulamaya çalışan, deprem riski taşıyan şehirlerinde depreme karşı önlem alan yetkili sayımız ne kadar?

İnanın bunun da cevabı meçhul! 

Dünyanın önemli deprem kuşaklarından biri üzerinde olan, uyuyan fay hatlarının riskli uyanmalarına açık olan Türkiye’miz 2020 yılı itibarıyla önce Silivri’de, ardından Manisa ‘da, daha sonra Ankara’da ve Elazığ’da depremle yüz yüze geldi!

Deprem zayıf binaları, kuruluş yeri iyi etüt edilmeden şehirleşmeye açılan il ve ilçeleri, kasaba ve köyleri, hiç beklenmeyen bir anda sallamaya, yıkmaya, yerle bir etmeye devam ediyor!

Bize gelince, bir daha olmaz, olsa da bu kadar olmaz diyerek yatıyoruz kulağımızın üstüne!

Deprem uzmanlarının ikazını ne inşaat yapanlar dikkate alıyor, ne de ilgili kurumlar ve makamlar!

İnanın, bu depremlerin adı kader filan değil!

Aynı hataları, aynı yanlışları, aynı vurdumduymazlıkları yapmaya devam etmemizi anlayabilen var mı? Ne zaman ders alacağız? Ne zaman pişman olacağız? Ne zaman hatalarımızdan döneceğiz? Ne zaman doğruyu, gerçeği, hakikati göreceğiz? İş, işten geçtiğinde, son nefesimizi vereceğimiz ölüm döşeğinde mi?

 

İYİ Kİ VARSIN TÜRKİYE’M!

Depremlerde binlerce insanımızı kaybettik. Çektiğimiz acıları, sıkıntıları, yaktığımız ağıtları, akan gözyaşlarını, evsiz-barksız kalanları, öksüz ve yetim kalan çocukları çabuk unuttuk!

Kendi hatalarımızı, yanlışlarımızı, tedbirsizliklerimizi bir türlü düzeltmedik!

Deprem, gaflet uykularında olduğumuz, kendimizi en rahat hissettiğimiz anlarda ansızın başımıza gelmedi mi? Her defasında en ağır faturalar ödenmedi mi?

Deprem çürük, dayanıksız, malzemesinden çalınan ne kadar bina varsa istisnasız bütün şehirlerde yıktı attı.

Her enkaz, vicdansızlığın ve merhametsizliğin tipik bir göstergesi! O bina enkazlarıyla birlikte, bizlerin kalplerinin de bir enkaz yığınına döndüğünü göremediysek, yazık bize, yazıklar olsun hepimize!  Deprem sonralarında yaşanan pişmanlık ifadeleri, ne giden canları geriye getiriyor, ne de yıkılan binaları! Konunun uzmanlarının uyarılarını felaket tellallığı olarak değerlendirenler neredeler? 

Bu kaçıncı pişmanlık, bu kaçıncı tedbirsizlik ve bu kaçıncı hazırlıksız yakalandık hikayesi! 

Bilirkişilere, uzmanlara, deprem konusunda bilgi sahibi olan insanlara, neden bir türlü inanmak işimize gelmiyor.

Kale gibi binalar yaptık diyen inşaatçıların kaleleri Türkiye’nin her yerinde yerle bir oldu!

Deprem sonralarında yüzeyden tamir edilen, sıvanan ve oturulabilir ruhsatı verilen binalar ilk yıkılanlar arasında!

Arama ve Kurtarma Ekiplerimizin göstermiş oldukları insan üstü çabaları, enkaz altından canlı olarak kurtarılanların sayısı bunun bir göstergesi. 

Bugün bir olma, beraber olma zamanı, yaralarımızı sarma zamanı. Devletimizin ve milletimizin şefkatli ellerinin bölgedeki insanımıza ulaştığı, insanımızı sarıp sarmaladığı o güzel anın zamanı.

Bugün Elazığ’ın, Malatya’nın yaralarına merhem, dertlerine derman olma zamanı.

İyi ki varsın Türkiye’m, iyi ki varsın yüce gönüllü milletim!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR