Erol Sunat

Erol Sunat

Altının Yılı!

Altının Yılı!

Hava sıcak gündem sıcak. Bu sıcaklarla bakalım ne olacak? Korona’nın göz açtırmadığı, siyasetin her geçen gün daha da renklendiği günler yaşıyoruz.

Dün birbirine en olmadık sözleri sarf eden siyasi partiler bugün birbirlerine zeytin dalı uzatıyorlar.

İttifakların, yeni oluşumların, yeni siyasi partilerin, yeni argümanların, çağrıların ton olarak çok daha fazla yumuşadığı değişik bir dönemden geçiyoruz.

2020 yılı Korona yılı olduğu kadar altının yılı da oldu.

Altın, dünya ülkelerinin ekonomisini mahveden, ülkeleri ölümle tehdit eden Korona’nın açmış olduğu yoldan hızla ilerledi.

Zirveyi Korona ile birlikte paylaştı. Enflasyon zevkten dört köşe, meydanlarda halay çekiyor.

TÜİK, hiçte öyle söylendiği gibi göründüğü gibi değil diye seslenirse şaşırmayın.

Onun pazarcısı, marketçisi bizden ayrı olduğu gibi, pek tabi ki sarrafı da ayrı olacak.

En düşük altın fiyatı şu dese bile, nereden aldığını yine söylemeyecek…

Altının gramı neredeyse 500 lira dedi, diyecek…

İnse de, çıksa da alacak gücünüz yoksa, sadece dinleyip geçecek, bundan böyle düğünlerde derneklerde en fazla 200 lira takarım olur biter diyenlere katılacaksınız.

2020 yılı, Korona’nın yılı oldu, siyasetin yılı oldu, altının yılı oldu, lakin, bir bizim yılımız olmadı.

Halen de bize karşı ne bir tebessümü var, ne de gülümsemesi…

Niyeti dahi olduğundan şüpheli olanlara aynen katılıyorum!

Ağustos ayının ortalarına doğru giderken, pazarlarda sebze ve meyve fiyatları insanımızı rahatlatsa da, altın ve dövizin sönmeyen ateşiyle yükselen enflasyon, et fiyatlarını, yağ fiyatlarını, peynir-zeytin fiyatlarını daha yukarılara taşıdı. Ekmeğe sessiz sedasız gelen zam derken, ücretlere ve maaşlara yapılan zam buharlaştı gitti. Zammı aldık mı, elimize değdi mi, ne zaman bitti anlayabilene aşk olsun!

 

“ALTIN NE OLUYOR, CAN NE OLUYOR?”

Altın temizliğin ve saflığın simgesi oldu hep.  Altın çamura düşmekle değerinden hiçbir şey kaybetmez denmesi mecaz ifadelerin anlamlılarından biri olarak geçerliliğini korumaya devam ediyor.

Altın gibi kalbi var tabirini hiç mi duymadınız?

Gerçi bu devirde altın kalpli insan mı kaldı diyenlerde olabilir.

Altın gibi kalbi olanlara sözde bayılırız da, bu kadar da temiz olma arkadaş, bu kadar da saf olma, azıcık farklı düşün denmesi de meşhurdur.

Altın aynı zamanda gücü temsil eder. Altının gücü tarihin her döneminde baş döndürücü olmuştur. Savaşlar, entrikalar, hileler altın marifetiyle gerçekleşmiş, altın her devrin gözdesi olarak prim yapmaya halen devam ediyor.  

William Shakespeare altınla ilgili şöyle demiş, “ Bir parça altın; karayı ak, çirkini güzel, adaletsizi adil, soysuzu soylu, yaşlıyı genç, alçağı yiğit yapmaya yetecektir.”

Hz. Mevlâna ise, Altın ne oluyor, can ne oluyor, inci, mercan da nedir, bir sevgiye harcanmadıktan, bir sevgiliye feda edilmedikten sonra.“ diyor.

Altın sözlere, altın fikirlere, altın bakış açılarına aldırmayan, dikkate almayan, bizler altının ışıltısına, pırıltısına dalar gideriz de, yine aklımız başımıza gelmez.

 

DÜNYA MALI DÜNYA DA KALSA DA…

Dünya malı dünyada kalır derler ama hiç kalmayacakmış gibi, alıp öbür tarafa götürecekmişiz hissiyle hareket etmekten kendimizi alamıyoruz.

Hele ki konu altın olunca…

Altın öbür tarafa kimsenin götüremediği,

Götürenlerin mezarlarının tarumar olduğu,

Kemiklerinin dahi paramparça edildiği,

Mezar soyguncularının, definecilerin üzerine hayaller kurduğu,

O eski mezarlarda gözlerin aradığı ilk şey…

Değeri dünya var olduğundan beri hiç eksilmeyen, kaybolmayan.

İnsanoğlunun ülkelerden ülkelere, kıtalardan kıtalarda naklettiği,

Denizlerde gemilerinin batıp derin sularda kaybettiği,

Yüzyıllar sonra, batık gemilerin içinde aranıp bulduğu…

İspiyonculara, getirdikleri haberin önemine göre verilen…

Devrin büyüklerine şiirler, övgüler, methiye-nameler yazanlara lütfu şahane olarak ihsan edilen…

O değerli maden günümüzün de gözdesi, vazgeçilmezi…

 

ALTININ NE VEFASI, NE SEFASI VARDIR!

Altın madem ki bu dünyaya aittir, insana vefası hiç olmamıştır. Altın hırsıyla yanıp tutuşanlar, akılları altında kalarak, gözleri açık öbür tarafa gitseler de, altın ait olduğu yerde, dünyada kalmaya devam etmiş hep.

Ne anlatılırsa anlatılsın, ne konuşulursa konuşulsun, insanlar altından vazgeçemiyor.

Vefası olmayanın sefası ne kadar olabilir ki…Olmaz amma aldıran var mı?

Elime bir geçsin, ben vefa göstermesini de, sefa sürmesini de bilirim diyenleri az mı dinledik.

Altın, dünyanın kıymetlisi…

Fakir fukara da olmayan…

Zenginin gözünü bir türlü doyurmayan…

Bir gramıyla baş döndüren…

Çeyreğine ulaşılamayan…

Düğünlerde artık gramın yarısı dahi takılamayan…

Yanına varılamayan…

Evlenecekleri kara kara düşündüren…

Evlilikten vazgeçiren…

Kız tarafının bile artık nazdan vazgeçip diretemediği, direttiğinde karşı tarafın dermanının yetişmeyeceği güzellik.

Nerede o gelinlerin başından aşağı saçıldığı zamanlar?

Nerede o gelin başlıklarına sıra sıra dizilenleri…

Nerede o beşibiryerdelerin süslediği boyunlar.

Nerede o savaşlarda kazananların şu kadar bin olacak diye şart koştuğu anlaşma maddesi?

Karunu, Karunluktan eden…

Yeni Karunların ise başının tacı.

Beş-on gramı yok yok diye ağlanan için ciddi bir gelir kaynağı…

Rengine, ışıltısına kör kütük aşık olanların sayısını bilen yok…

 

ALTIN İNSANLA HİÇ BARIŞIK OLMADI!

İnsanlar için en güvenli liman. Zor günler için, kara günler için saklanan. Adına yastık altı denen, sonra yastık altında ne işi var diye söylenilen.

Özellikle eskiden ana-babaların çocukları çok küçükken bir kenara atılan…

Zamanla az da olsa biriken…

Harman sonralarında elde kalan paranın bir kısmıyla düğün dernek niyetiyle biriktirilen

Gelinlerin kollarında sıralanan…

Doğu ve Güneydoğu düğünlerinde gelinlerin zor taşıyacağı kadar kilolarca takılan…

Olmadığında, bir bilezik bile takamadılar diye insanların kınandığı,

Borç harç düğün yapanların nasıl ödeyecek diye sınandığı…

Bazen yüz ağartan, bazen çaresizlik içerisinde kıvrandıran, insanla fazla barışık olmayan, elde zor tutulan bir maden…

Kimine göre, olması bir dert, olmaması daha büyük bir dert…

Kimine göre, ondan daha güzel ses çıkaranı yok!

Elinde hoplatsan ayrı,

Yere düşse ayrı,

Paraya çevirsen ayrı bir sesi, ayrı bir zevki var diyor insanlar.

 

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Sazan

17 Nisan 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR