Erol Sunat

Erol Sunat

Bizi Bir Dinleyin Artık!

Bizi Bir Dinleyin Artık!

Çok sıkıntılı bir süreç geçiriyoruz. Ne gerilmeye gerek var, ne ortalığı germeye… Acil olan tek şey, bu sıkıntılı süreçten bir an önce çıkmak, bir an önce kurtulmak!

Asıl gündemimiz bu…

Kör dövüşleri değil!

Sataşmalar değil!

Tali gündemler değil, suni gündemler değil, sıkıntıların kenarından dahi geçmeye niyeti olmayan bir dizi gündem hiç değil!

Ne yapılacağı ortada!

İşsize iş!

Ekmeği olmayana ekmek kapısı!

Esnafa destek!

Düşeni yerden kaldırmak…

Kurtar beni diye elini uzatanın elinden sıkıca yakalamak!

İnsanlar ya dipsiz kuyularda ya nereye sürükleneceği belli olmayan girdaplarda gibiler!

İnsanın kendini böyle hissetmesi, bunun topluma sirayet etmesi halinde, güven sınanır!

Sevgi sorgulanır!

En kötü gününde, kendini en fazla yalnız hissettiği günde, destek olunmayan, destek verilmeyenler ne yapar?

Evli evine, köylü köyüne, yolcu yoluna deyip geçip gitmez mi?

Sevmekte bir yere kadar! Güvenmekte!

Su akar mecrasını bulur demiş büyüklerimiz! Sular yatağına kırgın olmamalı, gücenmemeli, küsmemeli…Şu an geldiğimiz nokta, böyle bir nokta…Bize sevgiyle bakan, gülümseyen yüzlere hasretiz! Öfkeyle ve kinle bakan gözlere değil!

 

*****

Kime derdi sorulsa, söylenen yalnızca şu;  Duran ne kadar çark varsa, sektör varsa, mümkün olan en kısa sürede onların hareket ettirilmesi ve çarkların yeniden dönmesinin sağlanması!

İnsanımız dökme suyla değirmen döndürmek arzusunda da değil!

Ver yiyeyim, ört uyayım bize ters!

Canı burnunda yaşamaya çalışan insanlarda, sabır taşı çoktan çatladı! Bu çatlama devam eder, o taş patlar ve dağılırsa dibe vurmakla vurmamak arasında bir noktada olan insanımızı için,  ya sonrası da yok,  o sonrasının cevabı da!

Derdine derman olunmayanlar ne yapar? Senin derdin ne diye sorulmayanlar ne yapar? Dinlemek için zaman ayırılmayanlar ne yapar?

Oysa bizi, sadece dinlemek bile yeterdi… En azından teselli ederdi!

Biz öyle bir güzellikten de mahrumuz!

 

*****

Biz evlatlarımızı, ciğerparelerimizi, kınalı kuzularımızı şehit verdik bu vatana! Dinleyin artık anaları, babaları, çocukları, eşleri, kardeşleri! Bitirin artık bu terör belasını. Yetmedi mi Türk Milletinin gözlerinden akan yaşlar? 

Bu coğrafyada şehit vermediğimiz yer kalmadı! Irak’ta, Suriye’de nice şehitler verdik!

Çanakkale’den bu yana verilen İstiklal mücadelesinde, en az bir  “Şehit” vermeyen tek bir aile yok, Türk Milletinde…

Şehit kanlarıyla sulanan öyle bir coğrafyadayız ki, bu topraklar için can verenlerin şehit kanlarınla sulamadığı bir avuç toprak bulamazsınız!

İstiklal marşımızın 7. kıtasında ne diyordu rahmetli Mehmet Akif;

“Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? / Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ! / Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ, / Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.”

 

****

Binlerce insanımızı Koronaya kurban verdik.

En sevdiklerimiz gitti!

En yakınlarımız, dostlarımız, arkadaşlarımız dönmemek üzere gittiler hem de…

Bizi bir dinleyin artık!

Ölenlerin dışında yaşarken, ayaktayken ölenler ve kıvrananlar var!

İstihdam kapıları can çekişiyor!

Kepenkler kapalı, iflas eden edene…

İşsiz nasıl iş bulacak?

İş vardı da bulmadılar mı?

Esnaf birçok şehirde sıfırı tüketti…

Bıçak kemiğe dayanınca, evini sattı yetmedi,

Arabasını sattı yetmedi,

Arsasını sattı yetmedi.

Eşinin altınlarını bozdurdu yine yetmedi!

2020 yılını kapattı kapatmasına amma, can havliyle kendini zor attığı 2021 yılında neredeyse üçüncü ayına gelirken, benden buraya kadar dedi!

Büktü boynunu, imdat bekliyor! Bizi dinleyecek misiniz?

 

*****

Doğalgaz öyle yüksek faturalarla insanların karşısına çıktı ki, insanlar, tek bir odaya sığdılar, hayatlarını o tek odaya sığdırdılar, sarındılar battaniyelere oturuyorlar.

Hani bütün rüzgarlara açık oturmak denir ya…

İnsanımızda, bütün hastalıklara açık bir vaziyette.

Doğalgaz yanına elektrik ve su gibi iki güçlü müttefik buldu.

Üç koldan daldılar hanelere…

İster üç silahşor deyin, ister üç cengaver, isterse üç kafadar!

Her hane bunlardan dertli…Bu insanları duyacak, dinleyecek yok mu?

Ödenemeyen faturalar teslim aldı insanımızı. Marketler teslim aldı. İşsizlik teslim aldı. Hiç bir şeye yetmeyen maaş ve ücretler teslim aldı. Fırsatçıların bir canımızı almadığı kaldı!

 

*****

Ne diyordu Şeyh Edebalı, Osman Bey’e nasihatinde;

"Ey Oğul!.. Beysin, bundan sonra öfke bize; uysallık sana.

Güceniklik bize; gönül alma sana.

Suçlamak bize; katlanmak sana.

Acizlik, yanılgı bize; hoş görmek sana.

Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.

Kem göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana.

Ey Oğul!.. Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.

Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.”

Biz gönül almalara hasretiz!

Biz, hoş görmelere hasretiz!

Hele ki, böyle bir dönemde…

Korona’nın ve ekonominin yangın yerine döndürdüğü hayatlarımıza dönüp bakacak yok mu?

Gün, didişme günü değil! Gün birbirimize karşı öfkelenme ve hiddet günü değil!

Sen-ben günü hiç değil!

Gün, bir olma, birlik olma, kardeş olma günü diyorsunuz ya, hayırlı işlerde acele etmek lazım değil mi? O halde niye bekleyelim ki… Bir olalım, birlik olalım, kardeş olalım o zaman!

Hem de bugünden tezi yok!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR