Erol Sunat

Erol Sunat

Fakir’in Kaderi!

Fakir’in Kaderi!

 

Fakir-fukara, garip-guraba dedik yıllardır. Öncelikli hedefimiz ülkemizde fakir kalmaması, hayat standartlarının yükseltilmesi dedik. Bir zamanlar orta direk diye kavramlar geliştirdik. Ülkemiz huzurlu olacak, insanımızın yüzü gülecek, fakirliğe savaş açtık dedik, daha bir dünya laf saydık söyledik.

Şöyle 50-60 yıl öncesine kadar uzandığınızda, yoksullukla mücadele için neler yapıldığını bizim nesil çok daha iyi hatırlar!

Her defasında fakir daha da fakirleşti, zengin daha da zengin oldu bu söylemler arasından…

Fakirin bir türlü iyileştirilemeyen hayat şartları, yetersiz ücretler, insanların gerçekleşemeyen hayalleri ve onlarca yıldır devam eden hayal kırıklıkları devam ediyor.

Git gide fakirleşiyoruz!

Zengin ve fakir arasındaki makas öyle korkunç bir şekilde açıldı ki, fakirin yüzü az biraz gülecek olsa, hemen ne oluyor diye ayağa kalkan, yeterde artar diye, çok bile diye ses yükseltenler çıkıyor ortaya…

Fakirin kaderi kanaat etmek mi?

Fakirin kaderi ölmek mi?

 

*****

Kimin karnı açsa gelsin doyuralım. Ayni ve nakdi yardım yapalım bir yere kadar çözüm. İnsanların alın teriyle bir şeyler kazanması, evine ekmek götürmesi önemli…

Biz o dengeyi kaybettik!

Bu konuyu çözecek, halledecek, tek şey istihdamdı!

Ancak istihdam kayıp…İstihdam yoksulun dayanağı, güvencesi, umudunu bağladığı her şey!

O meydanlarda görünmediği içindir ki, sıkıntı devam ediyor.

Pandemi döneminin hız kesmeden devam etmesi…Bir türlü düşmeyen, azalmayan enflasyon…

Her geçen gün inandırıcılığını daha fazla kaybeden rakamlar…

Güven denen o duygunun tarumar olması… Fırsatçıların bir türlü gözünün doymaması…

Müjde diye açıklanan maaş ve ücretlere yapılan zamların ele geçmeden, eriyip gitmesi…

Aylarca dükkanı kapalı esnafın, bir türlü toparlanamaması…

Dar gelirli ve emekli için alım gücünün her geçen gün düşmesi…

Fiyat etiketlerine dokunmadıkları gün olmayan yeni nesil bir market anlayışının doğması…

Serbest piyasa şartlarının tahminler ötesi başı boş bırakılması…

Bugünkü hazin tabloyu ortaya çıkardı. Fakirleştiğimizi kimselere anlatamadık!

 

*****

Asgari ücret ve onun daha altında ücretleri bulduğuna sevinen, işsizlik oranlarının patladığı, iş beğenmiyorlar diye yapılan savunmalar sonucu sığınmacılarla açıkları kapattıklarını ileri süren, onlar olmasaydı ekonomimiz çökerdi diye başlayan anlamsız, düşünülmeden ve nereye vardığı, kimlerin kalbini kırdığı belli olmayan lafların bizi getirdiği nokta iç açıcı değil!

Bütün bunlar, her geçen gün daha da fakirleştiğimiz gerçeğini değiştirmiyor.

Kendi fakirini, yoksulunu unutan, ne halde olduğunu artık hatırlamayan bir duruma düştük!

Bunlar duygusal şeyler, hiç öyle şey olur mu diyenler olabilir.

Ancak kendi insanımızın, kendi insanı için takdir ettiği rakamlar ve ücretler, fakir ve yoksulumuzu ayakta tutmaya yetecek rakamlar değil.

Bu insanlar pazarın, çarşının, marketlerin yolunu bilmiyorlar mı, hiç mi gitmediler sorularının muhatabı yok!

Bizim fakirimiz, bizim yoksulumuz ben fakirim demez, yoksulum demez. Kan kusar kızılcık şerbeti içtim der de, yine de halini söylemez. Sığınmacılar gibi market kasalarına sadaka diye vurmaz!

Bunu en iyi biz biliriz! Biliriz amma her nedense bilmezden, görmezden geliriz!

 

*****

2021 yılı için Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) verilerine göre Türk Lirası cinsinden 1 milyon TL ve üzeri mevduata sahip mudi sayısı 300 bin 262….

Bu şu demek! Milyoner sayımız 300 bini aşmış durumda…

Ya fakir yani yoksul sayımız ne durumda?

Dünya Bankası'nın Türkiye Ekonomik İzleme raporunda, 2018'de Türkiye'de 6 milyon 939 bin olan mutlak yoksul sayısının 2019'da 8 milyon 420 bine, 2020'de 10 milyon 171 bine yükseldiği tahmini yer aldı. 2021 rakamları bu rakamlara ekli değil…

Her dört kişiden 3 tanesi borçlu olan bir manzara…Her dört gençten bir tanesi de işsiz…

Gönlümüzden geçeni bir türlü veremeyen cimriler olarak, hayal bile kurmasına müsaade etmediklerimiz onlar.

Bir tarihte ülkede fakir bırakmayacağız söylemleri ve edebiyatları vardı.

O söylemler bugün gerçek oldu.  Ne fakir kaldı, ne de yoksul!

Suriyeliler, Afganlar, Somalililer geldi. Fakir onlar oldu, yoksul diye, sığınmacı diye, öyle bir sahipleniş içine girdik ki, kendi yoksullarımızı hiç olmadığımız kadar ihmal ettik! Ortada yoklar! Neredeler? Ne yer ne içerler, ne yaparlar, nasıl geçinirler? Haberimiz de yok, merak edenimizde…

Sayıları neredeyse on milyona yakın diye anlatılan sığınmacılardan kendi fakirimize sıra gelmediğini, kendi fakirlerimizle aramızdaki gönül bağını kaybettiğimizi ne zaman göreceğiz, ne zaman anlayacağız?

 

*****

Adam çıkmış diyor ki;

Hani nerde o yoksul, fakir dedikleriniz!

Neden ben göremiyorum?

Neden benim karşıma çıkmıyorlar?

Kim fakir arkadaş, çıksın meydana!

Ben fakirim desin!

Ben fakiri gözünden anlarım!

Konuşmasından, yürüyüşünden bilirim!

Üç-beş kuruş parası olan, iş yeri sahibi havasına bürünen başımıza insan sarrafı kesildi!

O fakirin olduğu yerde ne zaman oldun ki, ne zaman bulundun ki!

Zaten yardım etme niyetin yoktu, iş verme, iş bulma niyetiyle uzaktan yakından alakan da yoktu.

Bari sus konuşma diyende yok böylelerine…

Yoksul-fakir böyle adamın kapısına gelir mi, acından ölür yine gelmez!

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Mayıs

01 Mayıs 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR