Erol Sunat

Erol Sunat

Kalem!

Kalem!

2022 yılı Mart ayı sonuna yaklaşırken, aşığın sazının tellerine dokunduğu gibi, acizane, kalemin tellerine, bilgisayarın tuşlarına dokunuyoruz, kalem deyin, tuş deyin, neye sayarsanız sayın gönülden geçen, neyse o dökülüyor, o aksediyor sütunlara…

Kalem bu, bazen uysal, bazen isyankâr!

Ucu sivri, dili sivri…Bir bakarsın gönül yapar, bir bakarsın gönül yıkar!

Dile benzer kalem…Dil gibi.

Canı isterse o dili törpüler, canı istemezse kağıt karalama kağıdı olur, ne yazılsa olmaz, tutmaz, karalanır atılır gider çöpe…Olmadı, silinir güzelce…

Kalem yazmadıkça efkâr dağılmaz! Karamsarlık bulutları toplanır kalır bir yere…

Yazdıkça açılır, rahatlar, ferahlar, kuş gibi olur insan!

Derdini, meramını kağıda dökmek, bir yerde paylaşmaktır. Kağıda içini dökmektir!

Dök içini, anlat derdini rahatla demişler ya…

Kağıttan daha iyi bir dinleyici, sır tutan, ketum, sırra sadık olan bir nesne bulamazsınız!

Kalem gönülden geçeni, muradını, maksadını dökendir kağıda…

Mart ayı bir türlü bahar mevsimi gibi davranmadı. Cemreler geldi geçti. Mart dokuzu girdi, ne hava ısındı, ne su, ne toprak diyorduk demesine amma yine de bahar yüzünü gösterdi!

Bahara geçiş dahi güldürmedi yüzümüzü!

Virüs ve varyantları, iğneden ipliğe gelen zamlar, düşmeyen enflasyon, ete, süte, una, şekere ve yağa gelen zamlar, bir türlü güncellenemeyen maaş ve ücretler karşısında ne diyebilirsiniz ki?

*****

Anadolu’da istisnasız hemen herkes az biraz şair, az biraz da Ozandır. Yazarken, yazdıklarınız, söylerken söyledikleriniz kendiliğinden şiire dönüşüverir!

Aynen size aktardığım gibi; “Aklar düştü saçıma / Geldik Mart’ın sonuna / Eğer yoksa şekerin / Çift şeker at çayına”

Bende şeker-meker hiçbir şey yok diyenler attılar çift şekeri çaylarına…Bu saatten sonra, yalan dahi gülüp geçiyor haline bu insanların! Sizin yalan yalandan sayılmaz dercesine…

Benim gibi yaşı yetmişi aşmış insanların hemen her birinin kronik bir hastalığı mutlaka var!

Virüs ve varyantları en çok bizlerin de içinde bulunduğu yaş grubunu etkiledi.

Bu yaş grubunu bir anlamda biçti geçti.

Virüs yalnız başına değildi elbet! Yanında enflasyon vardı. Zamlar vardı. Sel vardı, yangın vardı, deprem vardı…Sonra akaryakıt vardı, elektrik vardı, doğalgaz vardı, su vardı! Vakit dardı, ikindiden sonra akşamdı!

Al eline kalemi, yaz başına geleni derler ya…

Ramazan ağzında Pazar nasıldı hiç merak ettiniz mi?

Marketlerden az biraz daha ucuz!

Domates 10 lira! Marul 13 lira! Kabak 10 lira! Patates 3 kilosu 20, 3 kilosu 30! Üç dal maydanoz 4-5 lira…Salatalık 10 lira…Dalında 10 kuruşa alıcısı olmayan limon pazarlarımızda 1.5 kilosu 5 lira!

Kolaysa gelin çıkın işin içinden…

*****

Hz. Mevlânâ, “Kalemin su, kâğıdın rüzgâr ise, ne yazarsan yaz kıymeti yoktur.” demiş.

Geçtik marketlerden, Pazar yanıyor Pazar desek Ramazan öncesi var mı duyacak olan?

Tencereler yaslı, mutfaklar karamsar, ev hanımları efkârlı, ailenin babaları dalmış gitmiş vaziyette!

Yağ sıkıntılı, şeker bala rakip, un şekeri eder takip, süt ve süt ürünleri ayran dahil, yoğurt ve peynire derman yetecek gibi değil!

Kalem hepsini alt alta yazdı, not etti. Topladı ve bir toplam çıkarttı!

Bu toplamın altından kalkabilecek bir babayiğit var mı diye yazdıktan sonra sordu!

Yok dedi herkes! Varsa da, öyle bir babayiğit bizim aramızda yok!

Ne bu toplamı karşılayacak maaşımız var, nede bir ümidimiz!

Kağıdın yele, kalemin sele gittiği, giderken de sadece hayret ve şaşkınlıkla seyrettiği haller ve vaziyetler yaşanılanlar!

Efkârlı günlerimizde geldi çattı Ramazan dediğimiz günlerin arifesindeyiz!

Nasıl gelecek, nasıl geçecek? Ve nasıl bayrama erişilecek?

Katmer-katmer zamlı Ramazan, gamlı, düşünceli ve karamsar insanlar!

Kalemde şaşırdı ne yazacağını ne anlatacağını!

*****

Kalem ve kağıt birbirine oldukça yakışan bir ikili olarak anlatılır!

Kalem bu acı günleri…

Bu acı reçeteleri…

Bu içinden çıkılamayan halleri…

Bu girdapları…

Bu dipsiz kuyuları…

Bu uçurumun kenarından uçurumun manzarasını seyredenleri…

Ürperenleri, telaşa kapılanları!

Düştük düşeceğiz diyenleri nasıl yazsın?

Bu halin nesi güllük gülistanlık?

Bu halin nesi ortada?

Adeta, rüzgârdan bir kağıda, sudan bir kalemle yazı yazmak yapılanlar!

Uçtu uçacak bir kağıt, yazılanı benden başka okuyan da yok gören de, bilen de diyen bir kalem!

Laf duman misali uçup giderken, kağıt yele, kalem sele kapılmış!

Ne vardı o kağıtta, ne yazmış kalem diye merak eden bir Allah’ın kulu yok mu?

*****

Geldik Mart’ın sonuna! Mart sonu, Ramazan ayının başı başlangıcı. Yoksulluğun fotoğrafı hani nerde diye soruyorlar ya hani…

Ucuz ekmek kuyrukları, çiçek yağı kuyrukları, akaryakıt kuyrukları, kuyruk zammı diye gelen sözüm ona ucuz et kuyrukları bu fotoğraftan bazı kareler!

Çorbalık tavuk kemiğini de ekleyin bu karelere…

İftar sofraları vatandaşı kara kara düşündürüyor!

Ne yapsın kalem?

Hangi birini yazsın!

Kağıt arkalı-önlü çoktan doldu taştı!

Kalemi hafakanlar bastı, kağıt bir köşede ağlayıp kaldı!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Sazan

17 Nisan 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR