Rasim Atalay

Rasim Atalay

Kazanırken kaybediyoruz!

Kazanırken kaybediyoruz!

2021 yılının Aralık ayına doğru bir gidelim mi?

Hali hazırda 2825 lira olan asgari ücretin Ocak ayı itibariyle ne kadar olacağının merak edildiği, yapılacak açıklamaların hem işveren hem de işçiler tarafından pürdikkat takip edildiği döneme…

Asgari Ücret Tespit Komisyonu her toplandığında Türkiye’nin gözü kulağı buradan çıkacak olan karara kilitleniyordu.

Sonunda Cumhurbaşkanı Erdoğan, nihai asgari ücretin 4250 lira olduğunu açıklamıştı. İşçilerde nasıl bir mutluluk, nasıl bir olumlu bir hava, yükselen iş grafikleri, daha çok çalışma ve azim…

Asgari ücrete 1500 TL gibi büyük bir rakamla zam yapılmıştı. Kazanan işçi olmuştu görünürde… İşveren de teşvikler vesaire derken kaybedecek bir şeyi olmayacaktı. Kaldı ki işçi çalışırsa işveren zaten kazanırdı.

Daha işçi asgari ücretli maaşını almadan, parası yükselen enflasyonun altında ezilmeye başlamıştı. Ne dediler, “Enflasyonun yükseleceği öngörüldüğü için asgari ücretliye beklentinin üzerinde zam yapıldı. Enflasyona ezdirilmeyecek asgari ücretli…”

Bugün 4250 TL alan asgari ücretli birçok çalışandan “Keşke bizim maaşımız 2800 TL olarak kalsaydı. Geçen yıl kazandığımız 2825 lira bu yıl kazandığımız 4250 liradan daha değerliydi” diyebiliyor.

Haklı da!

Çünkü, 2825 lira asgari ücret aldığı dönemde kazancıyla evini geçindirebiliyor, kirasını, faturalarını ödeyebiliyor, mutfak masraflarını karşılayabiliyordu. Belki lüks yaşayamıyordu, belki ekstradan yapabilecek herhangi bir harcaması yoktu. Belki hasbelkader bir birikimle elde ettiği arabasını haftanın belirli günlerinde yahut çok zorda kalmadıkça kullanamaz durumdaydı. Ama olsundu, bir şekilde yetirebiliyordu ayın sonuna 2825 lirayı…

Bugün aldığı 4250 lirayla ayın sonunu getirmeyi bir kenara bırakın ay ortasında parasının eriyip gittiğini hissettiğinden dem vuruyor yine haklı olarak…

Asgari ücretli bir ailenin tek maaşla geçinemeyeceği her zaman konuşulagelmiş bir şeydi. Ama bugünün şartlarına bakıldığında bunun daha belirgin bir şekilde ortada olduğu da aşikar. Bugünün şartlarında bir asgari ücret, en az nüfuslu, en küçük, en az gidere sahip bir aileyi bile geçindirmeye yetmez, yetebilemez. Evinizin kapısından dışarı adımını attığınız an başlıyorsunuz cebinizdekinden harcamaya.

Asgari ücret 2825 lirayken, tereyağı 36 liraydı,

Asgari ücret 4250 lira oldu, terayağı 100 liraya dayandı.

Asgari ücret 2825 lirayken, 5 litrelik Ayçiçek yağı 70 liraydı,

Asgari ücret 4250 lira oldu, 5 litrelik Ayçiçek yağı 180 liraya ulaştı.

Asgari ücret 2825 lirayken, unun çuvalı 150 liraydı, bugün 400 lirayı aştı.

Asgari ücret 2825 lirayken bakliyat ürünlerinin ortalaması 10 liraysa bugün 25 liraya çıktı.

Asgari ücret 2825 lirayken etin kilosu 40-50 liraydı, bugün 130-140 lirayı zorlayıp daha da tırmanmaya başladı.

Asgari ücretli bir vatandaş geçtiğimiz yılın aynı döneminde pazara gittiğinde 150-200 lira harcamaya karşılık evinin haftalık sebze ve meyve ihtiyacını karşılayabilirken, bugün 150-200 liralık sebze ve meyve ancak günlük ihtiyacı karşılayabilir hale geldi.

Rakamsal olarak bakıldığında 4250, 2825’ten daha büyük görünüyor olabilir ama dönemsel değerlendirdiğimizde 2825’in 4250’den daha değerli ve hatta daha bereketli olduğu sonucu çıkıyor ortaya.

Yani 4250 lira kazanç gibi görünse de alım gücü itibariyle bakıldığında büyük bir kayıp!

Temmuz ayında enflasyona endeksli olarak memur ve emekli maaşlarıyla birlikte asgari ücretliye de yeni bir düzenleme yapılmasına dönük söylemler üretiliyor. İyi de çözüm asgari ücreti olduğundan bir tık daha yüksek bir rakama çekmek değil ki, paranın alım gücünü yükseltebilmek. Kazandığını zanneden asgari ücretli zaman içerisinde nasıl kaybettiğini anladı.

Bunu bilir, bunu söylerim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Rasim Atalay Arşivi
SON YAZILAR