Erol Sunat

Erol Sunat

Tünelin Ucundaki Işık!

Tünelin Ucundaki Işık!

Hani tünelin ucundaki ışığı görmek diye bir tabir vardır ya…Bu tabir umuda doğru yürüyenler için, umudunu kaybetmeyenler için olmazsa olmazdır. Tünel, yürünen yolun içinde ayrı bir özelliği olan bir geçide benzer.

Trenlerin tünele girmesini, kara yolu araçlarının tünele girmesini bilirsiniz.

Ya insanların tünele girmesini, tünelde yürümesini?

Ortada tünel varsa, yakın feneri, yakın telefonun ışığını, ya iyi bir ışıldak filan olsun elinizde, yada nostalji olsun babından bir kandil!

Yakın yolunuzu aydınlatacak, umudunuzu yeşertecek ne varsa!

Tünel varsa, bir çıkışı, bir çıkma umudu da mutlaka vardır!

Her tünele giden bir yol, her tünelden sonra yine devam eden bir başka yolun var olduğunu yola düşenler, yola çıkanlar bilir.

Tünelden önce, tünelden sonra diye düşünmekte tünele ve gidilen yola ait kavramlardır.

Bazı yollar, karanlık, üzerine ay doğmayan, güneş açmayan yollardan olabilir.

O türden yollarda ise kapanlar, tuzaklar, tezgahlar, dikenler, korkuluğu olmayan, aşağısı uçurum olan virajlar, ani yokuşlar, paldır-küldür düşülmesi an meselesi olan inişler bulunduğu tesadüf değildir.

O yollarda, yağmurdan kaçarken, doluya tutulursunuz.

Dimyata pirince giderken, evdeki bulgurdan olmanız işten bile olmayabilir.

“Kaleden kaleye Şahin uçurdum, ah ile vah ile ömür geçirdim” türküsünü mırıldanır bulursunuz o yollarda kendinizi…

Umudun var olduğu, kaybolmadığı yerde, tünelde bulunur, tünelin ucunda var olduğuna inanılan ışıkta…

Tünelleri bazen son sürat geçersiniz, bazen bin bir zahmetle…

Özellikle 2020 yılında ilerlemeye çalıştığımız tünel, bir hayli zorlu bir tünel. Tünelin sonunda ve bayağı bir uzakta, çok zayıfta olsa ışığı görme hayalimiz var. İnancımız bu yönde. Lakin, Korona heyula gibi karşımızda, ekonomi enflasyon canavarıyla kolaysa geç bakalım dercesine Koronanın az ilerisinde…

Tünelin ucunda var olduğuna inandığımız o ışığa varmaya 2020 belli ki yetmeyecek…

 

BAHARI GÖRMEDEN YAZ GELDİ GEÇTİ, KIŞ GELDİ!

Ortalık güllük gülistanlık deniyor ya…

Kime göre, neye göre?

Toz pembe tablolar çiziliyor ya…

O tablonun altında Koronadan perişan olanlar, Koronanın vurduğu savurduğu, işini gücünü elinden aldığı, hayallerini paramparça ettiği insanlar yok.

İşsiz kalanlar yok… Asgari ücretliler yok. Emekliler yok…

Bu yıl insanımız için baharı görmeden yaz geldi geçti.

Sonbaharı bilmeden kış geldi çattı.

Erkin Koray’ın, “Alemin keyfi yerinde yine maşallah” diye anlattıkları bu sayılanlar içinde değil..

“Bize de bir gün kader güler, güler inşallah” dedikleri ise siz biz hepimiz.

Marketlerden eli boş dönenler. Pazara bir-iki çeşit fazladan bir şey alabilir miyim diye akşama doğru gidenler.

Bu ülkede üretici olmak kadar, tüketici olmak da zor.

Çünkü, üretici sattığından bir şey anlamıyor, üretici ise aldığından…

Birinin ürettiği ürün para etmiyor, birinin cebindeki para hiçbir şeye yetmiyor!

 

VATANDAŞIN DESTANI!

Vatandaş ayakta durmak, ayakta kalmak, hayata tutunmak konusunda destan yazıyor.

Haberi olan var mı?

Bu insanlar ne yer, ne içer, nasıl geçinir?

Faturalarını nasıl ödüyor diyen var mı?

Bu işin işinden nasıl çıkmayı başarıyor, yine de her şeye rağmen hayata nasıl tutunuyor diye merak eden var mı?

Renkli magazin haberlerinden, tatilini uzatanlardan, seçim olacak mı, olmayacak mı çekişmelerinden, atışmalardan, sataşmalardan Koronanın açtığı tahribattan insanların durumuna sıra gelecek gibi değil.

Herkes kendince kendi destanını yazma peşinde!

Kiminin aşkı dillere destan, kiminin yeni aldığı son model arabası, kimin yatıyla mavi turda ne yaptığı, kimin bilmem kaç yatak odalı evi destan oluveriyor. 

Dile hiç gelmese de, manşetlere çıkmasa da, gündem olmasa da, asgari ücretli destan yazıyor. İşsiz kalan, işini kaybeden, iş arayan destan yazıyor. Emekli destan yazıyor.

Lafla değil, “-ecek” ve “-acak” diye cümlelerle değil.

İnsanımız sokak ekonomisinin bütün çıkmazlarına, imkansızlıklarına rağmen, Koronaya rağmen, maddi sıkıntılarına rağmen ayakta kalmaya devam ederek destan yazıyor.

Bunun adına destan demezler de ne derler diye destan yazıyor!

Bereket versin ki, aileler bütün kurumlardan çok daha fazla teyakkuzda…

Olan olmayanla paylaşmaya çalışıyor neyi var, neyi yoksa..

Aile boyu destanlar yazılıyor…

Sülale boyu isimsiz kahramanlıklar gösteriliyor.

Bu destan yazmayı gören, hisseden, biz bu insanlara nasıl destek olabiliriz, nasıl ellerinden tutabiliriz diyen yok mu?

 

VATANDAŞ NE HALDE DİYEN VAR MI?

Bu yıl Koronadan daha çok fırsatçılardan çektik. İnsanların hallerini bildikleri halde hiç acımadılar insanımıza, halende de acımamaya, vicdansızlık yapmaya devam ediyorlar.

Gören yok! Bakan yok! İlgilenen yok! Kolunu büken yok!

Sen ne yapıyorsun diye, ticaretten men eden yok!

Sevgili TÜİK, uzaklara gitme…

En yakın sıradan bir markete gir…

Bir viyol yumurta kaç lira diye, Çiçek yağı kaç lira diye, Zeytinyağı kaç lira diye, normal Pirinç kaç lira diye, Mercimek kaç lira diye, Kuru Fasulye kaç lira diye, Nohut kaç lira diye bir sor…

Tozşeker kaç lira diye, Çay kaç lira diye, Peynir kaç lira diye, Zeytin kaç lira diye sor Allahaşkına…

Hepsinden geçtim, 500 gr. bir paket Makarnayı sor, ne olmuş fiyatı?

Çok değil, birer kilo üzerinden bir hesap yap…

Alt alta topla o rakamları.

İşin içinden çıkabilirsen, bu parayı bu insanlar nasıl öder, nasıl evlerinde tencereleri kaynar diye kendi kendine ha… bir kere sor sevgili TÜİK!

Vatandaşın sepetinin ne hale geldiğini bir gör!

Az biraz insafın ve merhametin varsa, sende birçok insanın yaptığı gibi, kuytu bir yere çekilip kendini kimselere göstermeden, başlarsın çaresizliğine ve kimsesizliğine ağlamaya.

Senin sepetinle, vatandaşın sepeti arasında uçurumlar var.

Keşke her şey senin dediğin gibi olsaydı.

Daha meyve ve sebzelere geçmedim. Unuttuğum neler yok neler. Bir ev neler istemez sevgili TÜİK?

O sıradan markete biraz erken gel, ikinci el ürünlerin nasıl kapışıldığını gözlerinle gör.

İkinci el ürünler, ne kadar zamanda bitiyor diye rastgele bir görevliye sorup teyitte alabilirsin.

Ondan sonra al eline kalemi, rakamlarını öyle yaz!

Bu fiyatlara ne asgari ücretli yetişebilir, ne işi-gücü olmayan, ne işsiz kalan, ne de emekli.

Yine de tünelin sonunda bir ışık mutlaka vardır, o ışığı göreceğiz diye zifiri karanlıkta olsa düşe-kalka yürüyor insanlar.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Sazan

17 Nisan 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR