Hatice Filiz Çelik

Hatice Filiz Çelik

Afetin Değişen/ Değiştirilen Düşünce Kalıpları

Afetin Değişen/ Değiştirilen Düşünce Kalıpları

Geçen hafta bugün tüm ülke olarak büyük acı yaşadık. Ülkenin pek çok ilinde hissedilen depremin sonunda İzmir’de büyük bir yıkım yaşandı. Bu yazıyı hazırladığım sırada vefat sayısı doksanı geçmişti maalesef. Öncelikle vefat eden tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet ve kalanlara sabırlar diliyorum. Rabbim bu tür felaketlerin tekrarından korusun hepimizi.

Bu afet hakkında pek çok şey yazıldı, tartışıldı. Acılar giderek büyüdü fakat bunun yanında, 91 saatin sonunda, Aydan Bebek hepimize umut oldu, yüzlerimiz güldü.

Tüm ülke kenetlendi bir oldu.

Peki gerçekten öyle mi oldu? Yani kenetlenip bir mi olduk?

 Kendi çocukluğumdan hatırlıyorum okullarda bize öğretilen, büyüklerimizin ağız birliği etmişçesine sürekli üzerinde durduğu, belki de “sadece bize özgü” bir özelliğimiz/ değerimiz vardı. Şöyle denilirdi: Bu ülkede dünya görüşün, siyasi düşüncen, ırkın hatta dini inancın ne olursa olsun fark etmez bir felaket karşısında biz bir yürek olur, başka hiçbir şey düşünmeden yaraları sarmak için kenetleniriz.

Artık maalesef meydana gelen her yeni afet sonunda, şiddeti artan bir şekilde, bu en değerli değerimiz yok edilmeye çalışılıyor. Ve yine maalesef belki de bu yılın getirdiği ekonomik ve sosyal zorluklar nedeniyle biriken öfke ile, kışkırtma ile/ provokasyon ile içine atılmak istenen tuzağa kolayca düşer hale geldik.

Bu son felaketle birlikte neler olduğunu uzun uzadıya anlatmama gerek yok, hepimiz bir şekilde şahit olduk zaten bu olaylara. Hemen felaketin dakikasında bu kurulmuş saat gibi işleyen sistem devreye girdi ve ülkedeki tüm dünya görüşlerini, fikirleri ayrı ayrı kızdıracak kışkırtıcı ‘tivit’ler, mesajlar yayınlandı. Yukarda belirttiğim sebeplerle halihazırda öfkeli olan insanımız ise bu mesajlara kendince haklı sebeplerle, büyük bir hırsla cevap verdi. Herkes kendi fikrinin en üstün özelliklere sahip, en ahlâkî, en insani, en kayda değer fikir olduğunu savunmaya başladı. Her fikir adeta birbirine çarpışıp korkunç bir kargaşa yaşanmasına sebep oldu.

Tüm bu (içi boş) fikir bombardımanı sürerken ne mi oldu arka planda? Afetin bu acı sonuçlarına neden olanlar (malum bu acı sonuçlara neden olan depremin kendisi değil,) yani ilgili müteahhitler, bu çürük yapıların yapılmasına izin veren siyasetçiler, bilerek bu işlerin altına imza atan liyakatsiz memurlar, yetkili mercideki kişiler ve de ayrıca ülkenin bölünmesini keyif içinde izleyenler kısaca bir ötekileştirme çabası içinde olanlarla, bu çabadan nemalanlar kol kola, kendilerine hesap sorulmaksızın sahneden sakince ve keyifle ayrıldılar. Çünkü o kadar çok anlamsız bir fikir ayrılığı savaşı vardı ki ortalık yerde, kimse, asıl oyunun baş aktörlerini göremedi.

Ülkemiz için çok acı ve gerçek olması muhtemel bir sav atıldı ve bu sav araştırılıyor son zamanlarda: Artık bizler fikirlerimizi ahlâkî ve insani olarak değil tamamen siyasi olarak ortaya koyuyoruz ki bu gerçekten tehlikeli bir durum arz etmektedir. Artık basiretle, düşünerek, manevi değerlerimizle, adalet duygusuyla değil tamamen siyasi pencereden, bize sunulan belli kalıplarla düşünür olduk.

Oysa aslında hepimiz biliyoruz ki afetin asla siyaseti olmaz.

Afetin bir dünya görüşü olmaz

Afetin ırkı olmaz.

Bu söylemlerin doğruluğunun en büyük şahitleri o enkazın içine hayatlarını hiçe sayarak dalan kurtarma ekipleridir belki de. O insanlar o enkazın altında bir “nefes” sesi duyup o afetzedeye ulaştıkları zaman; onun nereli olduğu ile, hangi ırktan olduğu ile, hangi dini inanca sahip olduğu ile ya da hangi siyasi partiyi desteklediği ile ilgilenmezler. Bırakın o nefesin insan olmasını yine o afetzedenin, o canın bir kanarya, bir kedi, bir tavşan, bir köpek olup olmadığını bile sorgulamazlar. Çünkü onlar o anda orada yaratılış gayeleri gereği “insan olma” vasfı ile gönüllü olarak bulunmaktadırlar. (Allah onların hepsinden razı olsun.)

Ülkeyi bölmeye çalışanlar bu işi başarmanın en iyi yöntemi olan, ötekileştirme/ayrıştırma vasıtası ile yapabileceklerinin oldukça farkındadırlar.

Çok şükür ki hâlâ basiret sahibi (bu kelimeyi kasten sık sık kullanmaktayım), hem akıl hem de duygu ikilisiyle dengeli düşünebilen, değerlerine sahip çıkan, gerektiğinde hesap sormasını bilen ve her gün bu “değer” bilgilerinin üzerine bilgi katan nice güzel insan yaşamakta bu güzel ülkede. Derler ya, bu dünya güzel insanların yüzü suyu hürmetine dönüyor diye işte o misal…

Rabbim tüm ülkemizi ve tüm insanlığı tüm felaketlerin tekrarından muhafaza etsin, bizleri de basiret gözü açık olanlardan eylesin İnşallah…

Sağlığınız ve huzurunuz daim olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Hatice Filiz Çelik Arşivi
SON YAZILAR