Erol Sunat

Erol Sunat

Ah felek zalim felek

Ah felek zalim felek

Felek kavramının kapsamı içinde neler yok neler. Gök var, gökyüzü var. Sema var. Alem var, kâinat var. Felek gökcisimlerinin içinde döndüğü yuvarlak bir kubbe olarak tasvir ediliyor.

Anlayacağınız attığımız taşlar hep o kubbeye…

Efendim âdettendir, biz o attığımız taşları ne diye atarız?

Ah felek zalim felek diye…

Taş da atarız…Çatarız da…Ortalığı birbirine katarız da…

Bizi bu kadar istekli ve iştahlı hale getiren ne?

Feleğin emrimize amade bir günah keçisi olması. İtiraz etmiyor. Sesini çıkarmıyor. Tepki vermiyor. At taşı. Vur taşı. Say sayabildiğin kadar yakası açılmadık onca sözü.

Felek diye bir başladık mı, öfkemiz geçene, hırsımız dinene kadar devam…

Feleği taşlamaya bayılıyoruz bayılmasına da attığı taşları hiç isabet ettiren var mı acaba?

Feleğin kafasını gözünü yardım diyeni hiç duydunuz mu?

Laf ola beri gele babından atın attığınız kadar…Nasıl olsa meydan geniş! Hem yalandan kim ölmüş ki…

Felek taşlama beni, taşlarım seni diyor mu?

Sizi taşlayacak olan neden öyle bir şey söylesin ki. Taşlanırsınız ruhunuz duymaz. Derler ki, kim taşladıysa feleği, attığı taş, bumerang misali, döndü geldi, o taş atanı alnının çatısından vurdu, yıktı uzattı yere…Taşı nerden yediğini anlayamadı hiç biri…

Feleği taşlayanın taşladığı yanına kâr kalmaz, işi gücü rast gitmez diyenlerde yok değildi.

Feleğin kubbesi deyip geçmeyin. Bu iş habbeyi kubbe, pireyi deve yapanların anlattığı gibi de değil.

Eskiler ne derlerdi bilirsiniz. İyilik yap iyilik bul. Kötülük yaparsan aferin denmez. Bilmem kaç misliyle çıkar senden acısı.

İyi hoş da feleğe taş atmayanımız var mı?

Şüphesiz vardır. Dünya boş değil. Lakin feleğe taş atanlar, hiç beklemedikleri bir gaflet anında felek tarafından fena taşlandılar diye az anlatılmadılar. Anlayana destan, anlayana efsane...

*****

Bir taş attım havaya diye söylediğimiz türküleri biliyorsunuz değil mi?

Taş bu…

Geçti mi elimize, savururuz bir tarafa…

Hele ki canımız sıkkınsa, hele ki efkârlı bir hal içindeysek, hele ki çözülemeyen dertlerin arasında debeleniyorsak…

Kime kızarız, kime gönül koyarız? Kime hırslanırız?

Feleğe…

Nereye savrulur o taşlar?

Feleğin bağına, bahçesine, çatısına, kubbesine…

Var mı bir suçu feleğin? Var mı bir günahı?

Felek zaman demek…Yaşadığımız ve içinde bulunduğumuz yüz yıl demek…Kader demek…Talih demek…

Bilerek ya da bilmeyerek, kimi taşlıyoruz dersiniz?

Kendimizi, yanımızda yöremizde olanları, en yakınlarımızı, sevdiklerimizi…

Eline taşı alıp fırlatan o vicdansız kim? Kendinden başkasını gözü görmeyen, dur yapma diyeni dinlemeyen kim? Elbette felek diyen, o umutsuz vakalara var mı inanan?

Var ki, üstesinden gelemediğimiz ne varsa yıkmışız feleğin üstüne.

Kelimenin başına bir de “zalim” ekledik mi, değmeyin keyfimize!

*****

Feleğin kubbesi mi olur, çatısı mı olur, bu ve benzer sebepler yüzünden taşlanma hadisesi asırlardan beri var…

Felek mi zalim, taşlayanlar mı?

Felek mi kaprisli taş yağdıranlar mı?

Feleğin elinde bugüne kadar taş gören oldu mu?

Taş hep kimin elinde?

Taşın altına elimizi koymamak için bin türlü hikâye anlatırız, lakin feleği taşlamaya elimizde taş eksik olmaz.

Sonunda attığımız taş, dönüp gelip bizi vurduğunda ben ne yaptım feleğe ne dedim ne söyledim de böyle oldu diye yine yıkarız bütün suçu feleğin üstüne…

Hemen herkesin felekle bir alıp veremediğinin olması sizce de garip değil mi?

Zamanı güllük gülistanlık yapmak elimizdeyken…

Herkesin gönlünü kazanmak varken…

Dünyayı cennet haline getirmek varken…

Barış varken, barışmak varken, huzur varken… Cehenneme döndürmek niye?

Üç günlük dünyada, insanlara kan kusturmak, eziyet etmek, yokluğa ve yoksulluğa terk etmek niye?

*****

Zamanı katledenler, dünyayı kan gölüne çevirenler, kendilerine ait olmayan bir dünyayı zapt etmeye, kendilerinin olmaya zorlayanlarda feleği az taşlamadılar.

Bir zaman geldi. Feleğe savurdukları o taşlar ellerinde kaldı. Atamadılar. Zamanları tükendi. Ömürleri nihayete erdi. O güce ve kudrete doymayanlara gel bakalım dendi.

Onlar gitti felek kaldı. Zalimler zulümleriyle birlikte unutuldular. Feleği taşlamak onlardan, onların ardından gelenlere miras kaldı.

Gözleri doymadı. Açların, yoksulların, fakirlerin halinden anlamadılar. Bölüşmekten ve paylaşmaktan imtina ettiler. Dünyada her ne biriktirdilerse, bu dünyada bırakıp aniden çekip gittiler.

Dünya kimin, zaman kimin, kim yarattı bu alemi diye hiç mi düşünmediler? Düşündüler elbet, ancak bildiklerini unutmak hem işlerine geldi hem de hoşlarına gitti.

Vurdular taşı feleğe. Dünya kadar laf saydılar yakası açılmadık, güneş yüzü görmemiş, taş yetmedi kaya fırlattılar.

Hangisi isabet etti feleğe?

Feleğin çatısına diye attılar taşları, o taşlar geldi kendi çatılarını vurdu. Kendi çatılarını göçürdü.

Bizler şu anda bize bahşedilen zaman diliminde yaşayanlarız.

Bu zamanı yaşanmaz hale getiren kim? Mutsuzluğumuzun sebebi kim? Yüzümüzü güldürmeyen kim? Derdin nedir diye sormayan, yanımızda durmayan, kederimize, sevincimize ortak olmayan kim?

Felek mi?

*****

Aşık, “Bilmem şu feleğin bende nesi var” “Sanki benim mor sümbüllü bağım var, zemheri ayında gül ister benden” diye sitem dolu mısralar yazmış.

Zemheri ayında gül isteyen felek mi?

Zemheride gül isteyene diyecek söz bulamayan, aşık gibi felek demiş geçmiş…

Sonrası vur abalıya…Vur feleğe…

Ah felek zalim felek…/ Herkese urba giydirdin, bana da yırtık bir yelek! / Herkese davul çaldırdın, bana neden dümbelek! / Herkes kavun yedirdin, bana da yedirdin kelek!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Mayıs

01 Mayıs 2024 Çarşamba 00:02

Sazan

17 Nisan 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR