Erol Sunat

Erol Sunat

ALAEDDİN’İN BÜLBÜLÜ!

ALAEDDİN’İN BÜLBÜLÜ!

Konya İmam Hatip Okulunun ilk mezunlarından, aynı okulun Müdürlüğünü yapmakta kendisine nasip olan rahmetli Bayram Başpınar Ağabey anlatmıştı;

Ezanları cami şerefelerinden okurduk. Bizim Camimizden başka bir camide hoparlör yoktu. Ezan okumaya başladım mı, Konya’da ezanı duymayan yer kalmazdı.

Bugünkü, Selçuk Oteline yakın bir yerde Hayat Apartmanı vardı. Dört katlı bir apartman!

Konya’nın en yüksek binası orasıydı.

Toprak örtülü damları olan bir Konya! 

Alaeddin Camii minaresinin şerefesine çıktığımda manzara bu şekildeydi.

Her tarafı o yükseklikten görebilmemiz mümkündü.

Sabah ezanını okudum. Sala verdim. Arkasından, bülbül kasidesinin son kısmını gazel olarak okumaya başladım;

“A bülbülüm uslu musun / Kafeslerde besli misin / Bencileyin yaslı mısın / Garip garip ötme bülbül / Yunus vücudun pak derken / Cihanda mislin yok derken / Seher vakti "Hakk…Hakk…" derken / Bizi de unutma bülbül!...”

Minareden aşağıya indim. Caminin içine girdim.

Hemen az sonra, haşıl, haşıl biri girdi, camiden içeri…

Bayraaam! diye seslendi.

Baktım Avukat Tahir Mıhçı…

Bizde Hukuk diye bir ders vardı, ona girerdi.

Hay oğlum dedi, böyle mi okunur?

Bak beni ta.. buralara getirdin!

Oturdu minberin dibine, öyle bir ağlamaya başladı ki, gömleğinin yakaları tamamen ıslandı.

Kendini toparladıktan sonra kalk gidiyoruz dedi.

Nereye Hocam?

Beni buraya sen getirdin, şimdi de ben seni götürüyorum.

Bizim ilk sene okuduğumuz Polis Okulunun yakınında bir evde otururdu. Evin önüne gelince, dışarıdan bağırdı.

Emineee!...

Emine Hanım, hu… deyince…

Alaeddin’in bülbülünü yakaladım getirdim, dedi.

Tahir Mıhçı’nın evinde kahvaltıyı birlikte yaptık.

 

ELHAMDÜLİLLAH KURTULDU!

Bu hikaye rahmetli Nasır Efendi tarafından, rahmetli Ahmet Gürtaş Hocaya, Gürtaş Hoca’dan da, rahmetli Bayram Başpınar’a aktarılmış bir hikayedir. Bayram Ağabey’den de ben dinlemiş, yazmıştım.

Fahri Kulu Hocaefendi’nin bir yakını vefat etmişti. Vefat eden mevtayı Hacı Fettah mezarlığına defnedeceklerdi.

Hacıveyiszade Mustafa Kurucu Hocaefendi, ben ve Fahri Kulu Hocaefendi Hacı Fettah mezarlığındaydık.

Fahri Kulu Hoca Efendi, ayrı bir köşede, Hacıveyiszade bir başka köşede oturmuşlardı. Oturdukları yerlerden birbirlerini görmüyorlardı.

Hacıveyiszade oturduğu yerden kalktı, Fahri Kulu Hocaefendinin yanına geldi. Kulağına doğru eğildi.

Bir şeyler konuştular. Fahri Kulu Hocaefendi, olmaz yada olmadı gibi bir anlam veren olumsuzluk ifadesiyle başını yukarıya kaldırdı.

Bir süre daha geçti. Hacıveyiszade tekrar Fahri Kulu Hocaefendinin yanına geldi. Yine kulağına doğru eğildi. Fahri Kulu Hocaefendinin verdiği cevap, olumsuzluk ifade ediyordu.

Aradan bir süre daha geçti.

Hacıveyiszade üçüncü kez, Fahri Kulu Hocaefendinin yanına gittiğinde, Fahri Hoca başını sessizce öne eğdi. Ne konuştuklarını, çok merak ettim. Aralarında geçen adeta bir şifre gibiydi. Daha sonra Hacıveyisazadeye sordum.

Dedi ki, Hocam Fahri Kulu Efendinin akrabası, kabir azabı çekiyordu.

Hocam Allah’a iltica etmişti.

Birinci gelişimde kurtulamadı dedi.

İkinci gelişimde tekrar sordum, yine kurtulamadı dedi.

Üçüncü sefer geldiğimde, elhamdülillah kurtuldu diyerek başını öne eğdi.

 

İKİ GÜNDE FİYATI ARTAN TEFSİR KİTABI

Bayram Başpınar Ağabey’in Alaeddin Camiinde ki müezzinlik yaptığı yıllardan bir hikaye;

Okul yıllarındayken Elmalılı Ahmet Hamdi Yazır’ın tefsiri 20 liraydı.

O günlerde alabilme şansımız yoktu.

Mezun olduktan sonra müezzinliğe devam ediyoruz.

Rahmetli Arif Etik Farsça Hocamızdı. Onun kardeşi Abdurrahman’da kitapçılık yapardı.

Tefsir, hem bana çok lazımdı, hem de mutlaka olması ve bulunması lazım bir kitaptı.

Kitapçı dükkânına vardım.

Elmalı’nın tefsiri var mı?

Var...

Kaç lira?

150 lira…

Ancak, maaşım 60 liraydı, kesintilerle 54 lira civarında bir para elime geçiyordu.

Enişteye gittim, durumu izah ettim. Parayı toparlayabilmem için iki gün kadar geçti.

Nihayet 150 lirayı temin ettim.

Bir yandan da, satılır endişem var, nihayetinde bir tane kalmış!

O düşüncelerle Abdurrahman Etik’in dükkanına vardım.

Parayı uzattım.

Bu para eksik dedi, kitap 175 lira oldu!

Bana 150 lira demiştin.

O fiyat, o gün içindi. Şimdi 175 lira.

Can sıkıntısıyla, camiye geldim.

Çaltı Köyü taraflarından Hacı Mustafa Efendi isminde devamlı bir cemaatim vardı.  

Beni görünce;

Ne o dedi, çok düşüncelisin

Yok bir şey dedim.

Seni çok düşünceli gördüm dedi, neyse derdin, onu gidereyim.

Durumu eksiksiz anlattım. Hemen cebinden 175 lira çıkardı.

Git dedi o tefsiri al. Senin yerine müezzinlik ben yapayım. Kitabı sattı mı, satmadı mı diye vesvese edeceğine, git kitabı al, namazını gel öyle kıl.  Ha… bana borcun falan da yok. Benim geçmişlerime bir Yasin okudun mu, ödeşmiş oluruz…

Gittim tefsiri aldım.

Akşam üzerine doğru, Alaeddin civarında yaşlı iki kız kardeşin yaşadığı iki katlı bir ev vardı.

Alt kat dükkân, üst katta da kendileri otururlardı.

Vefat eden yakınları için, Mevlit okumamı istediler.

Akşam Mevlitlerini okudum.

Çıkarken kardeşlerden biri, teşekkür etti ve yirmi lira verdi.

Hey Allah’ım dedim, hem beni bedava tefsir sahibi ettin, hem de cebimde para yokken, 170 liram oluverdi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Sazan

17 Nisan 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR