Erol Sunat

Erol Sunat

Altın Kalplinin Hikayesi!

Altın Kalplinin Hikayesi!

Uzun uzun zaman önce memleketin birinin Payitahtında içten pazarlıklı, sinsi, haset, kıskanç ve bir o kadar da kindar bir adam yaşarmış. Ancak bu özelliklerini gün yüzüne çıkarmamak adına büyük bir gayretin içine girmiş. Bazılarına göre gayesi başkaymış.

Onu tanıyanlar tehlikeli sularda dolaşıyor, olmadık yerlere göz dikiyor diyorlarmış. Adam Payitahtın en iyi kılıç kullananından, en iyi ok atanından, en iyi dövüşeninden bir yıl kadar ders almış. Ona bu ustalıkları gösterenler, bugüne kadar böyle birini hiç çalıştırmadık demekten de kendini alamamışlar.

Sonra bir gece yarısında, katılmış bir kervana kimsenin bilmediği bir diyara doğru çekip gitmiş. Neden gitmiş, niçin gitmiş, ne bilen varmış, nede gayesi hakkında bir fikri olan.

Zaten şehirde dostum, arkadaşım dediği, görüştüğü insan sayısı da bir elin parmakları kadarmış.

Aradan birkaç ay geçince, adamı da, ne yaptığını da adını, sanını da herkes unutmuş.

Beş yıl kadar sonra, Payitahtın en meşhur hanına yabancı diyarlardan oldukça zengin bir tüccarın geldiği haberi şehre dalga dalga yayılmış.

Tüccar her nereye gitse bahşiş olarak bir altın bırakıyormuş. Su getirene, kahve pişirene, tavsiyede bulunana, yol tarif edene, aşhanede yemeğini getirene, handa eşyasını taşıyana…Herkes hayranmış bu adama…Ahali cömertlik deyince, bonkörlük deyince ondan başkasını göstermiyor, anlatmıyormuş. Altın kalpli diye anılır ve tanınır olmuş. Cömertliği, nezaketi, efendiliği her tarafta bilinir olmuş. Sultan dahi kim bu adam diye merak etmiş. Çağırın huzuruma demiş, madem böyle iyi ve hayırsever bir zattır, bizde tanıyalım öyle adamı!

Bulmuşlar adamı. Beyim demişler, Sultanımız seni görmek ister. Adam hemen demiş, Madem ki Sultanımız emir buyurmuş, hemen gidelim. Muhafızlarla birlikte çıkmış gelmiş Sultanın huzuruna Sultan gel bakalım yabancı demiş. Kısa zamanda Payitahtımın gönlünü fetheden yabancıyı tanımak, bilmek isterim. Tam konuşurlarken, Sultanın Hocası girmiş huzura.

Sultan, bak Hocam demiş. Altın kalpli denilen tüccarı çağırttım. Hocası hiçbir şey belli etmeden Sultanı destekleyen kelamlar etmiş. Adam gittiğinde, Sultan Hocam demiş, gözümden kaçtı sanma, adam hakkında ne iyi dedin ne kötü. Ne övdün, ne yerdin. Kimdir bu adam bilebildin mi?

Hoca, bildim Sultanım demiş. Bu adam o adam. Payitahtın en içten pazarlıklı olanı. Ortalığı en fazla karıştıranı. Ne kadar gizlense de, ne kadar saklansa da onu tanırımda, bilirimde. Aslında sizin ifadenizden çıkardığım, sizde tanıdınız onu. Ya bu şehri sabaha kadar terk et, ya da gövden üstünde kellen kalmaz dediğiniz bir adam vardı ya o işte!

Sultan bildim demiş, ta kendisi. Maksadı neymiş öğrenebildin mi? Şu anda ahali ile arasını düzeltiyor. Altın dağıtarak, kendini sevimli ve sevilir bir insan saydırma gayreti içinde. Ancak bu gayretinde çok başarılı. Ona hayran insanlar çığ gibi büyüyor. Lakin niyeti, niyet değil. Vezir Sultanım demiş, en has adamlarım peşinde, birkaç tanesini yanına yerleştirdim. Attığı her adımdan haberim var.

Eskiler altının açamayacağı kapı yoktur, aman dikkat demişler amma kime demişler! Altını mirasyedi misali savuran, dağıtan adam, sarayda ne konuşulduğunu, hakkında neler söylendiğini kelimesi kelimesine öğrenirmiş. Vezirle Sultanın konuşmasına varıncaya kadar! Bir gece konağındaki çalışanları toplamış. Sizden demiş ziyadesiyle memnunum. İnanın bugüne kadar hiçbir şikayetim olmadı. Lakin, benim kendimin de pek sevmediği bir huyu var. Uzun süre aynı insanlarla bir arada olmayı ve yaşamayı sevmem. Her birinize fazladan beşer altın. Siz yolunuza, ben yoluma. Böyle kırmadan, dökmeden, infiale sebep olmadan, herkese beşer altında fazladan vererek herkesi göndermiş.

Aynı gün Payitahta yeni bir kervan gelmiş. O kervandan gelen insanların bir kısmı doğruca, adamı bulmuşlar. Beyim demişler, namenizi alır almaz yola çıktık. Bize ihtiyacın varmış, emrin başımız üstüne…

Vezir, gelişmeleri duyar duymaz, Sultanım demiş, yanında kim var kim yok, herkesi göndermiş, yeni adamlar edinmiş. Yeni gelenlerde, bize dost olmayan bir diyardan geliyorlar. O diyarın Sultanı, işini gizliden gören sinsi alçağın tekidir. Bu adamda onun en yakını…Kardeşiymiş diyenler dahi var. Ancak her defasında inkar ediyor.

Ahali altın kalpliye kimse iftira etmesin dermiş. Ederse günaha girer. Kimseye bir zararı dokunmaz. Fakir kızları evlendirir. İşsiz gençleri iş güç sahibi eder. Nerede bir düşkün görse, fakir-fukara görse, bizzat kendi yanına varır, altın-akçe verir, evi yoksa ev yaptırır, yıkılacak durumdaysa tamir ettirir, içine eşya alır, erzak kilerlerine un, yağ, pekmez, bal alır koyar. Onun geçtiği sokaklarda insanlar sokaklara dökülür. Elini öpen çocuklara birer altın verir. Her haneye adamları birer kese altın bırakıp geçerler. Bu Payitaht böyle bir adam ne gördü, ne işitti bugüne kadar demişler.

Adam ise yabancı diyardan gelen adamlarını toplamış. Payitaht demiş az bir zaman sonra elimize geçecek. Bu insanlar çocuğundan yaşlı ihtiyarına varıncaya kadar bana bağlandı. Ne desem onu yapacak hale geldiler. Ahaliyi dolaşın bir dediğini iki etmeyin. Esnafı dolaşın durumu iyi olmayanı kurtarın. Batan, iflas eden esnaf görmek istemediğimi söyleyin. Malı olmayanın dükkanının malla doldurun. Kenar mahallelerde yaşlı insanların elini öpün, gönlünü alın, erzak bırakın, üçer-beşer altın bırakın, Beyimin selamı var deyin, ne müşkülleri varsa konağımın kapısının ardına kadar ahaliye açık olduğunu söyleyin.

Sonra meslek erbaplarını bulun. Aynen esnafa yaptığınız gibi, darda olanı, zorda olanı kurtarın, kalkındırın. Malzemesi olmayana karşılıksız malzeme verin, para ihtiyacı olanı ikiletmeyin. Kim ne dediyse beyan kabulümüzdür deyip, her birine birer avuç altın dağıtın.

Payitaht, Sultan’dan desteğini çekinceye kadar bu yardım aralıksız devam etsin. Altın bitecek diye bir tasanız olmasın. Biz bu Payitahtı tek bir ok atmadan, kılıcımızı kınından çıkarmadan alacağız. Hem de halk bizi kendi davet edecek, kendi çağıracak.

Payitahtta kendini bilenler, bu gidişata bir anlam veremeyenler, bu adamın demişler gayesi, Sultanı halkın gözünde küçük düşürmek, halkla onu karşı karşıya getirmek ve Payitahtla diğer şehirlerin irtibatı keserek, kaleyi içten fethetmek, Sultanımızı ortadan kaldırmak. Bir araya gelmişler, halkın altın kalpli diye bildiği adamı takip etmeye başlamışlar.

Bir gece Payitahta yeni bir kervan gelmiş. Kervandan yüzü karanlık, hiç bilinmeyen bir hayli insan sokaklara dağılmaya başlamışlar. Sultanın adamları bu adamları tek tek toparlayıp, ayrı bir yere kapatmışlar.

Sultan tebdili kıyafet eylemiş, almış adamlarını yanına, gece yarısı çalmış adamın konağının kapısını. Yanında, kervanla gelen adamların başı ve birkaç kişi daha varmış. Adam Beyim demiş, biz geldik, ne zaman başlıyoruz, Payitahtın fethine?

Adam gün ağarmadan demiş. Önce o beni deşifre eden, tanıyan Sultanın Hocasından başlayacaksınız. Sultan kolay lokma. Onu bana bırakın. O Hocası olacak adamın kellesini asın sarayın önüne sabah gün ışıdığında herkes görsün. Sultanı meydanda asalım ki, ahali teslim olsun. Payitaht teslim olunca, memleket teslim olur. İşte o zaman da Sultanımız, bu memleketi bir uçtan bir uca işgale gelecek. Beni de bu memlekete Beylerin Beyi yapacak. Ondan sonra bu memleketin altını da, akçası da, nesi var, nesi yok hepsi bizim.

Sultan çekmiş kılıcını sen öyle san demiş. Sultanın muhafızları bir saat kadar sonra konaktakileri tamamen etkisiz hale getirmişler. Herkesin altın kalpli olarak bildiği adam, Payitaht meydanında maksadını ve yaptıklarını bir-bir anlatmış. İnanan olmuş, inanmayan daha çokmuş. Bağışla bu hayır-hasenat sahibi adamı Sultanım diye bağıranlar olmuş. Kimsenin inanası yokmuş. Kimi Vezire, kimi Sultanın Hocasına kızmış. Tam Vezir olacak adama kıyıyorlar diye dedikodular almış başını yürümüş. Ta ki, altın kalpli diye bilinen adamın bağlı bulunduğu Sultan, Payitahtı kuşatıncaya kadar.

Şehri kuşatan yabancı diyarın Sultanı, adamını canlı olarak teslim edilmesini istemiş değilse şehri yerle bir edeceğini söyleyip, mancınıklarla şehri dövmeye başlamış. Sultanın adamları, al demişler adamını diye surlardan aşağıya atmışlar adamı…Bu sırada Sultanın ordusu yetişmiş, yabancı diyarın Sultanının ordusunu kuşatmış, iki ateş arasında kalan işgalci Sultan ağır bir yenilgi alarak dönmüş memleketine.

Anlatırlar ki; Payitaht ahalisi bir daha anlamadan, dinlemeden hiç kimsenin peşinden altın için, akçe için gitmemeye söz vermiş, tövbe etmiş, bir daha da böyle bir olay yaşanmamış!

Payitaht Payitahta, Sultan Sultana, Vezir Vezire, Hoca Hocaya, altın kalpli altın kalpliye, sinsi sinsiye, haset hasede, kıskanç kıskanca, ahali ahaliye benzer…

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Mayıs

01 Mayıs 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR