Erol Sunat

Erol Sunat

Ateşbaz, Gastrofest ve Tefekkür!

Ateşbaz, Gastrofest ve Tefekkür!

Ateşbaz-ı Veli yüzyıllar ötesinden diyor ki, “Hangi kimsede tefekkür varsa o kimse için, her şeyde ibret vardır.”

Kime mi diyor?

Tefekkür edene! O tefekkürden ibret alana!

Bize mi diyor diye düşünenler varsa, ne mi diyelim?

Ateşbaz demiş diyeceğini, söylemiş söyleyeceğini! Artık kim ne düşünür, ona kalmış!

Atalar, “Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul-zurna az” demişler, var mı daha ötesi?

Tefekkür; “Derin düşüncelere dalmak, bir konuyu enine boyuna düşünmek” anlamına geliyor. Tefekkür etme konusunda çokta iyi olduğumuz söylenemez!

Neden mi?

Çünkü, yıllar önce, derin derin düşünmeden, enine boyuna ölçüp-biçmeden, tartmadan, Ateşbaz-ı Veliyi, Aşçı Dede yapıp sıyrılıp çıkmışız işin içinden…

Kolayımıza mı geldi? Şehrimizde bizim bilmediğimiz bir aşçı varmış, neden daha önce görememişiz mi dedik? Netice de, üç aşağı-beş yukarı dedik bir şeyler!

Olan oldu…İşin tefekkür kısmı havada kaldı…Hatta hiç düşünülmedi desek daha doğru…

Mutfak var, aşçı yok dedik, aşçı olmadan olmaz dedik, birde aşçının ardına dede ekledik!

Ak sakallı, güngörmüş, eline su dökülemeyen, aşçıların piri üstadı bir aşçı dede figürü ortaya çıkardık. Onu da Ateşbaz-ı Veliye dayandırdık, belki de zevahiri kurtardık diye sevinçle şapkamızı göğe fırlattık!

Keşke yeterince tefekkür edebilseydik! Keşke, tefekkür sonrasında gerekli ibretler çıkarabilseydik!

*****

Gastrofest harika bir şey, hatta Konya için oldukça geç bile kalındı. Zararın neresinden, ne kadarından dönebildik zaman gösterecek. Bu festival, kendini gastronomi şehri ilan eden şehirlerden çok daha önce yapılabilirdi. Bugün gastronomi şehri ödülüne sahip dahi olabilirdik!

Yine kültür diyeceğiz! Yine elimizde atıl bekleyen dünya kadar boş mekan vardı diyeceğiz! Yine biz istesek bunu pekâlâ başarabilirdik diyeceğiz! Laf uzayıp gidecek!

Hatırlarsanız bir ara Aşçı Dedeyi İstanbul’da götürmüşlerdi olmadı, tutmadı.

Yerinden yurdundan edilen Ateşbazın, yaşadığı dönemde Doğu Roma’nın kalbinin attığı yer olan İstanbul’da ne işi vardı?

Kimse sorgulamadı bile. Çünkü tarihle, zamanla, kültürle pek fazla işimiz yoktu!

Ben yaptım oldu demişler gibi bir manzara hakimdi.

Sonra, baktılar ki olmuyor tabiri caizse apar-topar Konya’ya geri getirdiler. Aşçı Dede adını bu sefer Konya’da devam ettirmeye karar verdiler!

Dünyanın bilinen ve türbesi olan ilk aşçısı diye de bir hikaye yazılınca, bir eski zaman efsanesi daha doğdu diye düşünüldü herhalde…

Şimdide Gastrofest’in Aşçı Dedesi oldu Ateşbaz!

*****

Şimdi efendim, manevi olarak Mutfak kelimesi açıldığında, aklınıza bildiğiniz kazan gelmesin, kepçe gelmesin, kaşıktır, tabaktır, masadır, sandalyedir onlarda gelmesin! Hele boğazlar meselesi hiç!

Aklınıza manevi terbiye gelsin!

Aklınıza adap gelsin!

Aklınıza usul ve erkân gelsin!

Kesinlikle ve kesinlikle, pilav, helva, çorba ve zerde gelmesin!

Çünkü, hamların pişmeye talip olduğu makamdı Ateşbazın makamı!

Bir yerde torpili olmayan, torpil geçmeyen, torpil işlemeyen değişik bir seviye tespit imtihanıydı orası…Orada Ateşbaz gelenlerin gönüllerine bakardı.

Maneviyat yolunun yolcuları, Ateşbazın kapısının eşiğinden içeri girmeden önce, gurur ve kibirlerini, dünyaya ait her varsa içlerinde dışarıda bırakıp da öyle girerlerdi o eşikten içeri.

Sanıldığı gibi, bugün için çevrildiği, döndürüldüğü, alelade bir dünya mutfağının eşiği değildi o eşik! Mevlânâ kapısının eşiğiydi bilene, anlayana, tefekkür edene…

*****

Ateşbazın makamına açılan o kapı, feyz ve bereket kapısıydı!

Gönül kapısıydı.

Gönül verenlerin, o kapıya gelmek için gönlünde sevdalar filizlenenlerin kapısıydı.

Aşkın kapısı deniyordu ya hani…Aşk kapısının eşiğinden de aşıklar geçebilirdi ancak!

İmtihan kapısıydı…Bu imtihanı geçen hamlar, piştikten sonra Hz. Pir’in huzuruna varırlardı.

Ateş, ateşle oynayanı yani Ateşbazı yakmazdı! Siz o ateşe isterseniz gönül ateşi deyin…

Günümüzde, “ateşle oynama” diye bir deyim ve bir hitap şekli vardır. Ateşbaz-ı Veli’ye, Aşçı Dede yakıştırması da, ateşle oynamak gibi bir şey…Ateşbazı yakmayan ateş, dikkat edin de elinizi, dilinizi yakmasın!

Ateşbaz-ı Veli Konya’nın Gönül Sultanlarından, gönül erlerinden birisi.

Gelin bu mübarek insana, Allah dostuna, Aşçı Dede demekten vazgeçin, bu kararınızdan dönün! İncinmesin, kırılmasın mübarek!

Böyle bir konuda tefekkür edemeyeceksek, ne işe yararız biz?

*****

Konya eski bir Başkent! Hem Selçuklu mutfağı çok meşhurdu, hem de çok tanınan aşçılar nam salmışlardı bu şehirde. Ateşbaz-ı Veliye, Aşçı Dede denmeden, o eski ustalardan birinin adı pekala verilebilirdi Aşçı Dede diye… Hâlâ da geç kalınmış sayılmaz!

Niyetimiz halisane diyebilirsiniz!

Ateşbaz Mevlânâ’nın aşçısıymış diye savunmaya da geçebilirsiniz. Geçebilirsiniz de, Ateşbazın işi pilav filan pişirmek değildi ki…

Tencereyle, tavayla, kapla, kacakla kazanla işi yoktu ki…

Ateşbazlık, Mevlevilikte bir makam!

Tefekkür işte tamda burada devreye giriyor, giriyor amma….

Tefekkürü karga tulumda etmişiz, kapatmışız bir izbeye, elini-ayağını bağlamış, ağzını da bantlamışız!

Üzerine de kırk kilit vurmuşuz esaslısından!

Geriye ibret diye, yaptığımız hatalar ve yanlışlıklar zincirinden başka bir şey kalmamış!

Sonrasında da, Ateşbazın huzuruna çıkacak ne halimiz kalmış, ne de yüzümüz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR