Erol Sunat

Erol Sunat

Çay!

Çay!

Bir bardak çayın hatırı şudur-budur diye söylenmez amma, oturmuşluğumuz, çay içmişliğimiz vardır denir! Hele ki o çay yapan dosttan olursa, dostlardan biri olursa, yaren olursa, sırdaş olursa, haldaş olursa değme gitsin!

İçilmez mi o çay?

Şöyle tavşan kanı olanından derler ya hani!

Çay koydum, demledi demleyecek diyen dostun, davetine icabet edilmez mi hiç?

Demli bir çaya da derman yetmez!

O demli çaydan bir yudum alan, sazın teline derinden-derinden vuran bir Aşıksa…

“Geleydin bir çay içimi, sen çay dökerdin, ben de içimi.’’

Misali konuşmaya başlarsa, zaman durur, sabah olur, bilemezsiniz!

Çay sefadır!

Çay vefadır!

Soğutmadan içilir ki…Sohbet soğumasın! Dostluk soğumasın!

Ne güzel demiş aşık;

“Çayı közde, sevgiyi gözde, tebessümü yüzde, adamlığı özde, mutluluğu azda arayın” diye…

Çay bu! Aşığın söylettiği gibi, çay içeni de söyletir işte!

*****

Hikaye, on-on iki yıl öncesine ait…

Adam, çay ocağında eleman aranıyor yazısını görünce, çay ocağının sahibi kim diye sormuş etraftakilere.

İçeride oturuyor demişler. Sırtı bize dönük olan.

Nasıl bir adamdır?

Biz bizi bildik bileli burada çay ocağı işletir, herkesle barışık bir adamdır.

Adam biraz beklemiş. Çay ocağı sahibi adamın yanındakiler çay ocağından ayrılınca, yanına varmış ve selam vermiş.

-Selamünaleyküm!...

-Aleykümselam…

- Eleman aranıyor yazısını gördüm de, burada çalışmak istiyorum.

Çay ocağı sahibi;

-Sen mi demiş hayretle…

-Evet ben…

-Nasıl olacak?

-Merak etme, 17’lik delikanlı gibi çalışırım.

-Bizim işler ağırdır. Bazı günler bin çay dağıtırsın. Ağır gelir.

-Ben gençliğimde çaycılık yaptım bilirim.

-Burası iş merkezinin altı, karşıki dükkanlarda bizden içer. Hesabın nasıl?

-İlk mektepte zehir gibiydim.

-Hem on yedilik hem zehir, olmaz amma hemen başlayabilir misin?

-Bir başlayayım, helal olsun diyeceksin...

-Hadi öyleyse, görelim 17’lik delikanlıyı! Ben de müşterilerde helal olsun desinler.

Çay ocağı hareketli bir yerde olunca, bizim sözde 17’lik delikanlı, ikinci günden itibaren başlamış ağırlaşmaya…Çay molası, sigara arası…Gittiği yerlerden gecikmeli gelmeler, derken…

Çay Ocağı sahibi;

-Bugün demiş 27’lik gibi görünüyorsun…

-Merak etme az sonra 17’lik gibi olurum.

Birkaç gün daha geçmiş. Müşteriler başlamışlar sızlanmaya…

Çay geç geliyor! Üç çay diyoruz, bir tane geliyor! Nerden buldun bu garsonu? Adam yolda devrilecek! Başına iş alacaksın! Bak böyle devam edersen, çay ocağını değiştireceğiz!

Çay Ocağı sahibi, çağırmış adamı;

-Bugün 47’lik gibisin. Hatta 57’lik desek de olur. Gel inat etme. Ben haber saldım iki tane genç çocuk gelecek.

-Dün biraz işler aksadı. Kolay değil tabi, 750 çay dağıtmışım. 17’lik gibi değilsem de, 57’lik dersen gücenirim.

-Sorması ayıp yaşın kaçtı?

-Elli küsür…

-O küsurun adı yok mu?

-Ellinin biraz üzerinde…

-Elli yedi gibi bir şey olabilir mi?

-Nerden bildin?

-Gücenmenden…

*****

Çay ocaklarının, kahvelerin, çay içenlerin, çay içeceklerin, çay sohbeti yapacakların hali fena dokundu hepimize! Bu anlatımda öyle bir mizansen;

Adam girmiş kahveye, çay yok, çaycı yok, bardak yok, şeker yok! Birkaç masa, her masada iki üç sandalye. Düşüncelere dalmış kahvedeki insanlar, ne önlerinde bir bardak çay var, ne de ocakta kaynayan bir çaydanlık.

Başlamış sormaya!

Nerde bu demlik?

Nerde bu çaydanlık!

Nerde bu çay?

Nerde ince belli çay bardağı?

Yok mu bunun şanına uygun çay tabağı?

Kaşık bile yok arkadaş!

Hani çaycı nerde, çaycı?

Çaycı olmadan çay mı pişer?

Çaycının eli çaya değmeli! Demliğe ve Çaydanlığa dokunmalı ki, çay, çay olsun!

Baktım su da yok, görünürde! Şöyle kaynak suyu falan, suyu tatlı olan çeşmenin suyundan mesela!

Buz gibi olanından, serinleteninden şöyle bir oh dedirteninden, çayın yanında bir koca bardak fena olmazdı!

Çayında sohbetinde neşesi yerine gelirdi!

Gelirdi gelmesine de, ne diyeceksiniz, ne söyleyeceksiniz! Duyan oldu, gören oldu, soran oldu da konuşmadı mı insanlar? Çay dile gelse de bir anlatsa derdini!

*****

Çay üstüne çok şeyler söyleyeceğiz söylemesine de, çay fiyatları uçmuş, şeker ona keza! Bir bardak çayın en ucuzu çay ocağında kimi yerde beş lira, kimi yerde daha da üstünde.

Madem pahalı, çayını evinde iç, dışarı öyle çık diye akıl verende çok! Çok amma, milletin bir çay zevki vardı, onu da elinden almayalım diyen neden yok?

Ekmek, şeker ve çay gitti gidiyor elimizden, avuçlarımızdan, mutfaklarımızdan!

Bir çayımız vardı, çaya atacak şeker dahi elimizde kalakaldı fahiş zamlardan. Çay sıcak, hava sıcak, çayın şekerin fiyatı dahada el yakacak!

Garibim çay ne desin, kime ne söylesin?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Erol Sunat Arşivi

Mayıs

01 Mayıs 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR