Erol Sunat

Erol Sunat

Görgüsüzün Hikayesi

Görgüsüzün Hikayesi

 

Uzun uzun zaman önce, memleketin birinde lafazan insanların yaşadığı bir şehir varmış. Zengini de çokmuş, fakiri de. Ancak görgüsüz insanları da pek yamanmış. Laf konusunda atıp savurmaları meşhurmuş.

Övünme konusunda kimse ellerine su dökemezmiş.

Hele içlerinden birisi varmış ki, namı diğer hödük derlermiş ona…

Anlayışı kısaymış yani kıtmış. Kaba-saba hareketleri pek çokmuş.

Ancak, uzak bir akrabasından kendine öyle bir miras kamıştı ki, o mirasın zenginliğini koca bir kervan getirmiş, hödüğe teslim etmiş diye anlatılırmış.

Bu kadar zenginlikten sonra, görgüsüz tutulamaz olmuş, onun bu şımarık halleri, bedestene girdiğinde bir alay adamla birlikte girmesi, insanlarla dalga geçmesi, benim yanımda sizin neyiniz var ki, dün züğürttüm, kimse yüzüme bakmazdı, bugün ağam diyorsunuz diye dolaşıp gezmesi herkesi yıldırmış ve bıktırmış.

Adamları ağam demişler, genç adamsın. Para pul gani, Bedestende dükkanların çalışıyor. İki tane kervanın var, şehrin en güzel hanı senin, en güzel konağı senin, evlen artık.

Görgüsüz, benim demiş giydiğim kumaşlar Çin’den gelir, halis-mulis ipekli… Malımın -mülkümün hesabı yok, bu şehrin en güzel kızı kimse arayın-bulun, ağırlığınca altın vereyim, onunla evleneyim.

Adamları dağılmışlar şehrin dört bir yanına.

Sonunda demişler ki, Ağam şehrin eski Beylerinden birinin çok güzel bir kızı var. Tam sana münasip.

Görgüsüz, ağırlığınca altın vereceğimi dediniz mi demiş, dedik ağam demişler. Kızın anası ölmüş, üvey anası altın lafını duyunca gözleri parladı. Kolay ederiz siz yeter ki altından haber verin dedi demişler.

Görgüsüzün o kızı istediği kısa zamanda şehirde duyulmuş.

Kızın babası, kızını çağırmış yanına, ne diyorsun kızım demiş, şehrin en zengini bu adam. Ancak görgüsüz, şımarık, lafının nereye vardığını bilmez, kalp kırmada, üzerine yoktur. Yüzü kızarmaz, her Allah’ın günü övünür, kendini övdürür, Bedestende ona borcu olmayan esnaf sayısı parmakla gösterilecek kadar az.

Bey’in hanımı, bey demiş hödük-mödük adam kızımıza ağırlığınca altın veriyor. Böyle kısmet tepilmez.

Kız ben demiş böyle bir adamla bir ömür boyu nasıl hayat sürerim. Benimle evlenmiyor, beni satın alıyor, nasıl razı olursunuz.

Üvey ana, altın bu kızım demiş altın, her kapıyı açar!

Kız, amma mutluluğu satın alamaz demiş.

Kadın geç kızım mutluluğu demiş, aç karnına, parasız mutluluk olmuyor, fakirlik kapıdan girdiğinde, aşk ve mutluluk pencereden uçup gider derler, hiç mi duymadın?

Bu arada görgüsüzün adamları ertesi gün Beyin konağına gelmişler. Beyim demişler, sıkıntıda olduğunu biliriz. Bütün borcunu-harcını ödeyeceğiz. Bedestende sana güzel bir dükkan açacağız. Gel bir evet de… Ağamız, kızınızı görmüş, yemekten içmekten kesildi. İllaki o kız olacak diye tutturdu.

Kız bir köşede susup kalan çaresiz babasına bakmış, birde gözü altından başka bir şey görmeyen üvey anasına…

Görgüsüz adamın teklifini kabul etmiş.

Gerçekten kızın ağırlığınca altın vermiş. Kızın babasına, Bedestende büyükçe bir dükkan açmış, içini uzak diyarlardan getirdiği mallarla doldurmuş. Üvey ananın önüne bir çömlek dolusu altın getirmiş koymuş.

Bey kızı gelin gitmiş, şehrin onca dedikodusu arasında…

Görgüsüz, kıymetini bil demiş, seni bu şehrin en zengin kadını yaptım.

Bak demiş benden bundan böyle sağ ol gibi, teşekkür gibi laflar bekleme. Ben bu şehrin ağasıyım. En zenginiyim. Parayla olduktan sonra değil mi, her şeyi satın alırım.

Kaleyi içten fethetmek derler ya…Bizde senin analığa bir çömlek altın vadettik, kadın bey babanın ağzından girdi, burnundan çıktı, ikna etti. Altınları da hak etti tabi…

Babanda pek memnun. Kocaman dükkan, on kadar çalışanı var. Arı kovanı gibi işliyor. Beyin biraz borcu vardı, onları da kapattım.

Sonunda ne oldu?

Seni aldım.

Kimse o kız sana varmaz diyorlardı…

Vali Paşa istedi, yine varmadı diye anlatmışlardı.

Kız sessizce ağlamaya başladı.

Görgüsüz ağlama dedi, ben ağlayacağım zaman yatağın ortasına bir çömlek altın getiriyorum. Onlarla başlıyorum oynamaya. Birde bakıyorum ki, uyumuş kalmışım. Yatak altın dolu.

Al şu çömleği, boşalt yatağın ortasına ne derdin kalır, ne kederin. Çil çil Altın bu kızım, şıkırtısından uyur kalırsın, sonrada bir bakmışın, altın olmadan uyuyamıyorsun. Ben denedim, her defasında uyudum. Sen dene tavsiye ederim.

Kız, görgüsüz demiş, bir tek güzel sözün yok. Sen altından başka bir şey bilmez misin?

Görgüsüz, bir anda değişmiş, gözleri dolmuş.  Bir zamanlar demiş meteliksiz biriydim. Ne anam vardı, ne babam. Bu şehre bir kervan getirip bırakıp gitmiş. Çok yaşlı bir karı kocanın yanına verdiler beni. Daha bir sene dolmadan önce kadın öldü, sonra da baba dediğim kocası. İyi kötü onların yanına sığınmıştım. Sonrası hiçte iyi geçmedi. Kuru ekmeğe muhtaçtım. Önüme bir tas çorba koyanda yoktu. Çorba içecek paramda.

Kimden iş istesem, yüzüme kapılar kapandı. Girdiğim her işte beceriksiz dediler, sakar dediler, kabiliyetsiz dediler, tekme-tokat beni dışarı attılar. Aç yattığım günler çok oldu.

Hayatım sokaklarda geçti.

Tam her şeyden umudumu kesmiştim ki, bir gün bir kervan geldi. Beni arıyorlardı. Kervancı beni aldı, uzak bir diyara götürdü. Bana hiç görmediğim, hiç bilmediğim babamdan öyle bir miras kalmıştı ki, şaşırdım kaldım.

Babamın akrabalarından yaşlı biri, bana yol gösterdi. O şehre dedi öyle bir geri dönüş yap ki, felek dahi şaşırsın.

Yalnız dedi, bu kadar para çok insanı şımartır. Sen şımarmayacaksın, ancak şımarıklık, kendini beğenmişlik, görgüsüzlük ve hödüklük yapacaksın, görgüsüzün daniskası sen olacaksın. Övüneceksin, kendini övdürecek adamlar tutacaksın. Paranla sana kim ne çektirdiyse satın alacaksın.  Aman ha demiş, görgüsüzlük üzerine yapışıp kalmasın.

Kız hayretle görgüsüzün anlattıklarını dinliyormuş.

Görgüsüz sonra demiş, şehre üç sene sonra geldim. O diyardan getirdiğim adamların bazıları babamın adamlarıydı. Bir dediğimi iki etmediler. Bana kim ne ettiyse, layığını buldu. Bende görgüsüzlük etmeye devam.

Kız sen demiş görgüsüz falan değilsin ki,  gel bu işten vazgeç, görgüsüz daha bunlarla işim bitmedi demiş. Sadece sen bil istedim. Korkma benden şikayet et, bıktım bu görgüsüzün elinden de. Evlendiğim güne lanet olsun de. O üvey ananla da yollarını ayır.

Çok geçmeden, üvey ana kızın oturduğu konağa gelmiş. Kız demiş, senin evlenmene sebep benim. Kocan olacak görgüsüz bir çömlek altınla beni başından savdı. Analığım bir çömlek altın daha istiyor de… Kız haklısın demiş, tam bir görgüsüz bu. Merak etme söyleyeceğim. Üvey anası gittikten sonra kocasına durumu açmış. Kızın babasının, kervanla bir başka şehre gittiği günün akşamı. Görgüsüzün adamları bir çömlek altın götürmüşler üvey anaya. Kadın şimdi oldu demiş. Keyfim yerine geldi. Almış çömleği yatağının üzerine boca etmiş. Çömleğin içinde bulunan zehirli bir yılan kadını sokup oracıkta öldürmüş.  Kadının ölüsünü bulanlar, aç gözlülüğünün kurbanı olmuş demişler. Bu kadına her gün bir çömlek altın getirsen yine de gözleri doymazdı.

Şehir şehire, Görgüsüz görgüsüze, hödük hödüğe, yılan yılana, Bey kızı Bey kızına, Bey Beye, Üvey ana üvey anaya benzer….

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Mayıs

01 Mayıs 2024 Çarşamba 00:02

Sazan

17 Nisan 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR