Rivahi Kalay

Rivahi Kalay

HAYAT KARNESİ

HAYAT KARNESİ

Temel Eğitimden Orta Öğretime Geçiş-TEOG sınavları sonuçlandı, çoğu öğrenciler bir nebze olsun üzerindeki kaygılarını attı. Milyonlarca öğrenci kısa bir süre sonra karnelerini alacak, bazıları üzülürken bazıları da sevinecek. Kış mevsimi ile sık sık yaşanan kar tatili, yaklaşan sömestr tatili ve ardından gelecek ilkbahar sendromu öğrencilerde ve velilerde rehavet oluşturuyor. Bu rahatlığın yanı sıra sınav sonuçlarında umduğunu bulamayan öğrenciler, yaklaşan karne ve sömestr tatili ile ailelerinden görecekleri tepkiden dolayı kaygı yaşıyor. Yapılan araştırmalar, anne-babaların öğrenci başarısına ilişkin beklentilerinin yüksek olduğunu, bu durumunda öğrencilerin benlik algı ve kaygı düzeylerini etkilediğini ortaya koyuyor. TEOG ya da karne öncesi ve sonrası ailelerin çocuklarına yaklaşımları çok önemli ve ailelere büyük sorumluluklar yüklüyor.

Bu arada bizlerin anne baba olarak çocuğumuzla ilgili beklentileri bugün olduğu gibi yarın da kısaca hayatımız boyunca devam edecek. Ebeveyn olarak bizler, çocuğumuzun başarılı olması için, gece gündüz çalışıyor, imkanlarımızı zorlayarak özel okullara, kurslara, dershanelere gönderiyor, karşılığında da başarılı olmasını bekliyoruz. Doğal olarak hep iyiyi istiyoruz, çocuğumuz küçük yaşlardan itibaren iyi beslenmeli, okulda başarılı olmalı, iyi bir işi olmalı, iyi bir evlilik yapmalı, çocukları olmalı şeklinde sınırsız ve bir o kadar da iyi isteklerimiz oluyor. İstek ve beklentilerimizi çoğu zaman “çocuğumuzun daha iyi daha mutlu olmasını istedim” diyerek, kendimizin de yaptığı yanlışların arkasında saklanabiliyoruz.

Çoğu zaman da anne baba olarak kendi beklentilerimizi, yapmak isteyip yapamadıklarımızı ve kendi hedeflerimizi çocuğumuzda görmek istiyoruz. Çocuğun kendi geleceğine ilişkin beklentileri, istekleri, kaygıları, seçimleri, yetenekleri, becerilerini dikkate almıyor, sürekli başarılı olmasını istiyor, başarısızlığı kabul etmiyoruz.

Başarılı bir çocuk yetiştirdiğimizde, kendimizde başarılı bir çocuk yetiştiren “başarılı anne babalar” olarak toplum içerisinde yerimizi alıyoruz. Kendi yaşantımızda ulaşamadığımız hedeflere çocuklarımızın ulaşmasını bekliyoruz.

Kaygı; sıkıntı, huzursuzluk, kötü bir şey olacak mı endişesi ve fiziksel belirtilerin de eşlik ettiği yoğun korku halidir. Günlük hayatta yaşanabilecek kaygı oluşturan durumlara örnek, kısa zaman içerisinde yetiştirmemiz gereken işler, günlük ödev veya sessiz bir ortamda tehdit hissi uyandıran aniden yüksek bir ses duymak olabilir. Hayatımızı tehdit eden böyle durumlarda kaygı hissedilmesi doğaldır ve kişinin ortama uyum sağlamasını, tehlikeye karşı önlem almasını ve harekete geçmesini sağlar, kişinin kendini koruması da oldukça değerli, önemli ve doğal bir durumdur. Halbuki sürekli kaygı yaşayan çocuğun duygu, düşünce ve davranışları olumsuz etkilenir ve bu durum aile, okul ve arkadaş ilişkilerinde önemli problemlere yol açabilir. Çocuğun dünyası sürekli kırmızı alarm durumundadır. Her gün okul dönüşü ya da karne sonrası ailesinden olumsuz tepkiyle karşılaşacağını bilen çocuk endişe, korku ve huzursuzluk yaşar. Evin içerisinde ne yapacağını bilmeden gezmeler, ellerini ovuşturma, titreyen bir ses, bulantı, baş ya da karın ağrısı, kendini odaya kapatma, saatlerce okumasına çalışmasına rağmen anlamama, uykusuzluk, ağlama krizleri ve sonuçta; başaramama duygusu gelişebilir. Başarısızlığı sürekli söylenen çocuğun da, kaygı düzeyi arttıkça sorun çözülemez bir hal alır. Çocuk sosyal yaşantısında ve okul hayatında faaliyetlerde bulunamaz, başarılı olamaz ve hatta “yapamıyorum” der okul hayatını da bırakabilir.

Her insanın olayları algılayışı özellikle çocuklar ve gençlerin dünyasında farklıdır. Olumlu veya olumsuz olarak şekillenebilen algılar, doğuştan ve çevrenin etkisiyle iki yaşlarından itibaren aile içerisinde gelişir. Fiziksel veya psikolojik şiddetin olduğu bir ailede yetişen çocuk kendisiyle ilgili olumsuz algı geliştirebilir. Okul çağına gelmiş bir çocuk için ise, artık aile kadar, okul çevresi, arkadaşlar ve öğretmenler önemli rol oynar. Olumlu algı için çocuğun desteklenen, kabul edilen, koşulsuz sevilen ve güvenin olduğu, kendini ortaya koyabildiği bir çevrede büyümesi önemlidir.

Öğrencilerin geleceğini belirleyecek sınav ve karne sonrasında ailelere önemli görevler düşüyor ve bu durum karşısında aileler ne yapmalıyız?...

Hayatımız boyunca hem başarılı hem de ara sıra başarısız olacağımızı söylemeli, neyin farkına vardığını, şimdiye kadar ne öğrendiğini ve eksiklerini nasıl düzeltebileceğini farkına varabilmesi için düşünmesine ve harekete geçmesinde yardımcı olalım.

Çocuğumuzun gelecekte istediklerini hayal etmeleri sağlayıp saygı duyalım ve ona inandığımızı gösterelim. Anne baba otoritesine bağlı lakin bir o kadar onların hayal ve düşüncelerini bastırmadan engellemeden gelişimlerini tamamlamalarını sağlayalım, çocuklarınıza karşı anlayışlı ve destek olalım, korkuları ile başa çıkabileceği ve derslerini düzeltebileceği konusunda onlara yardımcı olalım.

Çocuğumuza hayatın içinde yer verelim, hayatın içinde hayata dair bir şeyler yapmasını, odasını toplayıp, alışverişte bize yardım etmesini sağlayalım.

Çocuğumuzun başarılı olması için motivasyonunu artıralım. Bir önceki sınav ile bir sonraki sınav arasındaki gelişmeye bakarak, çocuğunuzu kendi içinde değerlendirerek motive edebiliriz. Çocuğun motivasyonunu artırmak düşüncesiyle, kardeşleri, arkadaşları ya da komşunun çocuklarıyla kıyaslamayalım. “Ben zaten başarısız ve tembelim” diyen çocuk ileriyi göremez. Bir sözü kırk kere söylersen gerçekleşir derler ya, ‘senden bir şey olmaz’ şeklindeki ifade ile çocuk durumu kabullenir ve ‘evet benden bir şey olmaz’ düşüncesine kapılır, benimser ve davranışına yansıtır.

Çocuğumuzun başarabileceğine inanmasını, başarmaktan keyif almasını sağlayalım. Sadece başarılı olduğunda sevgi ve ilgi gören, başarısız olduğunda eleştirilen çocuklarda, kendisini sadece başarılı olmaya odaklar. Ne kadar zeki olursa olsun, hedefi olmayan, sorumluluk duygusu gelişmemiş, yaptıklarının sonucuna katlanmamış, sonuna kadar mücadele etmemiş, hep pohpohlanmış çocuğun da başarılı olamayacağını unutmayalım.

 

Kendine güvenmesini sağlayalım. Kendine güvenmez ve başarılı olamayacaksam ‘denemeye gerek yok’ diye düşünür, en ufak yenilgi de çabuk pes ederler.

Sürekli eleştirerek veya sorunların üzerini kapatarak değil, sorunlar üzerinde sakin bir şekilde çocuğumuzla işbirliği yaparak konuşarak çözüm sağlayabiliriz. Çocuklarımızı eleştirmek yerine, öğüt vermeden onların yanında olduğumuzu göstermek kendisini iyi hissetmesine ve doğruyu bulmasına da yardımcı olacaktır.

Fikirlerine değer verin, denemelerini sağlayın. Bizler her durum ve koşulda çocuklarımızın yanında olamayız. Onların özgüvenin gelişmesi, karar verip hayatına devam edebilmesi için beynini kullanması yani düşünmesi, bunu yapabilmesi içinde doğru ve yanlışı görüp, kararlar alması ve uygulaması gerekir.

Çocuklarımız adı üstünde ÇOCUK… Her ne kadar fiziki görüntüsü gelişmiş ve büyümüş olsa da bilişsel düzeyde, yani çocuğun düşünce seviyesini ortaya koyan davranışı henüz tam gelişmiş değil. Kendimizden büyük insanlar tarafından genellikle hayatımız ile ilgili yapması veya yapmaması gereken şeyler için yol gösterici nasihatler dinleriz ve hala dinliyoruz. Bizlerde geçmişte, çocukluk gençlik yıllarımız da mutlaka büyüklerimizden nasihatler aldık. Bunların ne kadarına dikkat ettik, dinledik ya da uyguladık… Bazen söylenenlerin, nasihatlerin aksine büyüklerimize inat olsun diye, onları çıldırtmak, inatlaşmak pahasına dinlemedik, yapmadık mı? Ve hâlâ daha nasihatler almaya devam ediyoruz. Peki bizim gizli kalan İÇİMİZDEKİ ÇOCUK ne oldu?..

İnsanoğlu doğuşundan itibaren eğitim ve öğretim sürecini yaşar. Bu süreç kimi zaman kurumlarda kimi zaman ise hayat ortamında devam eder. İnsanoğlu öğrenmeyi ve eğitilmeyi istemese bile hayat onu doğal olarak eğitir, öğrenmeyeceği şeyleri öğretir. Hayatımızda bir sıfır noktası vardır, zaman zaman bunu hisseder, bazen de ‘Her şey bitti’ deriz. Sıfır ‘başlangıç’ ya da ‘bitiş’i ifade eder. Bu noktada ya pes edip dibe ya da yaşananlardan ders alıp ‘ben varım’ diyerek yükselişe geçeriz. Aslında hayat sahnesinde insanlar bilerek ya da bilmeyerek ders alır.  Önemli olan ondan gerekli dersi alabilmek ve ‘Ben Varım’ diyebilmektir.

Eğitimin ve öğretimin uzun soluklu bir mücadele olduğunu bilmek, sadece suni başarılar peşinde koşmamak, geleceğe yatırım yapmak akıllıca izlenecek bir yoldur. Maalesef günü kurtarmak günümüzde çok yaygındır. İnsanlar böyle konularda yanılmamalı, dertlerine çare olacak çözümler acı ve zor olsa da bunu bulmaya çalışmalıdır. Bu süreç zor bir süreç olsa da sınav başarısı hayat başarısının önüne geçmemelidir. Güzel duygularımızı mutluluğumuzu çocuklarımıza ve etrafımıza bulaştıralım. Hayat karnenizin çok yıldızlı olması dileğiyle… Sevgiyle kalın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Rivahi Kalay Arşivi
SON YAZILAR