Erol Sunat

Erol Sunat

İhtiyarın hikayesi

İhtiyarın hikayesi

Uzun uzun zaman önce memleketin birinde yoksulla zengin arasında uçurumlar olan bir şehir varmış. Üstelik her geçen gün bu uçurumlar derinleşiyor, bu işe çare arayanlar ne etse, ne yapsa bu işe bir çare bulamıyormuş.

Yoksulları kalkındırmak için, elinden tutmak için dükkanlar açılmış, halı kilim tezgahları kurulmuş, şehrin zenginleri, ağaları, beyleri bu işlerin önüne geçmişler, engellemişler, şehir derdini bir türlü anlatamaz olmuş.

Günün birinde, şehrin Pazar yerinin tam ortasında ihtiyarın biri, Vali Paşanın atının dizginlerinden yakalamış. Dur Vali Paşa demiş, bu sefer duracaksın, ha bir seferde bizi dinleyeceksin! Yeter ağaları beyleri dinlediğin!

Vali Paşanın muhafızları, bakmışlar ki, üstü başı dökülen pejmürde bir ihtiyar. Baba demişler, Vali Paşamızın atının dizginlerini bırak. Yaşına hürmetimiz vardır. Haddini bilesin, edepli konuşasın!

Vali Paşa bırakın konuşsun demiş, ardından da, bak ihtiyar demiş, işim gücüm başımdan aşkın, Sultanımız şehre yaklaştı. Birkaç kelimeyle anlat derdini gideyim.

İhtiyar, senin işin gücün biziz Vali Paşa demiş! Sen bizi dinlemediğin için, tenezzül etmediğin için, beyler, ağalar şımardı, madem Sultan gelecek şehre, bizde Sultana anlatırız senin dinleme lütfunda bulunmadığın dertlerimizi. Ardından bırakmış Vali Paşanın atının dizginlerini.

Birkaç saat sonra Sultan ve maiyeti şehrin kapılarından içeri girmişler. Sultan, Vali Paşanın, ağaların ve beylerin davetlerine aldırmadan gelmiş Pazar yerinin ortasına durmuş. Ahali toplanmış toplanmasına da, ahalinin arasına karışmış olan ağaların ve beylerin adamları ahaliye sadece Sultanı selamlayacaksınız, saygıda kusur etmeyeceksiniz, ne sorarsa sorsun kimse cevap vermeyecek, veren olursa Sultan gittikten sonra hesabını verir diyorlarmış.

Sultan yüksekçe bir yere çıkmış tam konuşacakmış ki…Aynı ihtiyar, yüksek yerlere çıkma Sultanım demiş, bize Vali Paşa gibi, bu şehrin ağaları beyleri gibi tepelerden bakma, aramızda ol, aramızda dur, yanımıza gel, biz seni her bir şekilde duyarız da, dinleriz de!

Sultan, inmiş aşağıya girmiş halkın arasına, anlatın demiş, niyetim sizi dinlemek, onun için geldim!

İhtiyar, ahali nasıl konuşsun Sultanım demiş, eli bağlı, kolu bağlı, dili bağlı. Her tarafı ağaların, beylerin ve Vali Paşanın adamlarıyla sarılı. Sen Payitahta döndüğünde, kim ne dedi, ne konuştu bunların hesabını verecek, bu kendine bey diyenlere, ağa diyenlere, senin Vali Paşana!

Sultan, ahalinin yanında kim varsa çıksın ortaya demiş. Kimseden çıt çıkmamış. Sultan, ihtiyar demiş, madem biliyorsun, sen bul çıkar bakalım şu ahaliden olmayanları, ahalinin arkasına yanına yöresine saklananları!

İhtiyar teker teker çıkarmaya başlamış adamları. Hem çıkarıyor, hem de yüksek sesle, ağaların adamı, beylerin adamı, Vali Paşanın adamı diye de olabildiğince yüksek sesle konuşuyormuş. Sultanın adamları, ağaların, beylerin ve Vali Paşanın adamı denilenleri ayrı ayrı yerlere sıralamışlar.

Sultan bunları demiş gözümün önünden götürün. Onlar gittikten sonra, şu ağaları, beyleri Vali Paşayı da götürün.

Sonra dönmüş İhtiyara, baba demiş sen şöyle yakınıma gel. Yakın dur, kim ne anlatacaksa korkmasın, çekinmesin anlatsın. Sultanın yanında getirdiği katipler, yazıcılar halk ne anlattı, bir bir yazmışlar. Kimse gözlerine inanamıyormuş. Koskoca Sultan demişler, aramıza karıştı. Bulgur pilavımızdan yedi, ayranımızdan içti. Bizi dinledi. Küçük çocuklarımızı sevdi. Dinlemediği kimse kalmadı.

Vali Paşanın konağında bekleşen Vali Paşa , ağalar ve beyler ise başlarına ne gelecek endişesiyle akşamı zor etmişler.

Sultan şehrin meydanına otağını kurdurmuş. Halkı gece de dinlemiş. Bu o güne kadar görülmüş duyulmuş şey değilmiş.

Ertesi gün, öğleye doğru, Vali Paşayı, ağaları ve beyleri çağırtmış. Bu şehre neden geldim bilir misiniz demiş. Tahkik ettirdim ki, hiçbirinizde vicdan kalmamış, merhamet kalmamış, bu şehrin insanlarını köle niyetine üç kuruşa , karın tokluğuna çalıştırır olmuşsunuz. Benim Vali Paşam da sizlere uymuş, görmezden, duymazdan, bilmezden gelmiş olan biteni. Şehir kendini bilmez, Allah korkusu olmayan, dini ve vicdanı akçe olan, altın olan açgözlülerin elinde kalmış. Baktım ki kimi göndersem olmuyor, kendim geleyim, yerinde göreyim dedim. Deyin bakalım size ne yapayım? Kendi fermanınızı kendiniz verin. Var mı affedilir, hoş görülür, bağışlanır bir tarafınız. Nasıl ödeyeceksiniz bu insanların haklarını. Bu vebalden nasıl kurtulacaksınız?

Ağaların en namlısı, en sözü geçeni, Sultanım demiş biraz ileri gitmiş olabiliriz, biz bu ahaliye verdiğimiz ücreti iki katına çıkaralım. Şehrin bütün haneleri bizim. Kira bedellerini de, yarı yarıya azaltalım.

Beylerin sözcüsü de, bizde demiş borçlu olanların borcunu yarıya indirelim, uzayan kol bizden olsun. Senede birkaç kez erzak yardımı falanda yapalım, sevinsinler.

Sultan Vali Paşaya dönmüş, peki demiş sen ne yapacaksın? Vali Paşa titrek bir sesle ne emir buyurursanız onu Sultanım demiş. Sultan, sanki demiş, bugüne kadar verdiğim emirleri çok yaptın da…

Sonra da, Vali Paşa demiş seni azlettim. Baktım ki yüzünde zerre kadar bir pişmanlığın yok. Seni bana metheden Veziri de buraya gelmeden azlettim. Artık senin gibilerin dayanacağı, güveneceği kimse kalmadı. Alın şu densizi karşımdan!

Sonra dönmüş ağalara…Bu haneler evvelce kimindi diye sormuş. Ağalar, ahalinindi Sultanım demişler. Onlara da aile büyüklerinden kalmıştı. Bir şekilde bize geçti.

Sultan şu andan itibaren demiş bir şekilde asıl sahiplerine geri dönüyor. Ağaların en namlısı, biz bu mal mülk için çok savaştık Sultanım demiş, ayrıca çok altın akçe döktük. Verelim vermesine de, bizim zararımızı kim karşılayacak?

Sultan az kan dökmediniz demiş. Kaç kişiyi öldürdünüz, kaç ocağı söndürdünüz, kaç çocuğu anasız-babasız bıraktınız. Bunları bilmediğimi mi sanıyorsunuz!

Senin şimdi kelleni alsam ne olur? Ağanın dili tutulmuş, benzi uçmuş gitmiş.

Adamlarına bana demiş o ihtiyarı bulun. Bir müddet sonra ihtiyarı bulup getirmişler Sultanın huzuruna.

Sultan gel bakalım ihtiyar demiş. Seni araştırdım. Bu şehirde seni daha önce gören yok. Bir tane dahi akraban yok. Seni tanıyan yok. Ancak senin bu şehirle ilgili bilmediğin olay, tanımadığın adam yok. De bakalım bana kimsin sen?

İhtiyar, Sultanım demiş, bu ağaların en namlı olanının babası, şehrin ağalarından biri olan babamı ve bütün sülalesini öldürdü. Ben o sülaleden sağ kurtulan, sağ kurtarılan tek insanım. Beni yetiştirenler çok uzak diyarlarda beni büyüttüler. Bu şehre defalarca geldim. Herkesi inceledim. Sizin Hocanızın babası benim Hocamdı. Onun vasıtasıyla size birçok haber ulaştırdım. Hayatımı bu şehrin kurtulmasına vakfettim. Çok şükür geldiniz. Bende ölmeden bugünleri görebildim. Allah seni başımızdan eksik etmesin…

Anlatırlar ki; Sultan o İhtiyarı o şehre Şehremini yapmış. O insafsız, merhametsiz ve vicdansız ağaları beyleri bir daha geri dönmemek üzere bütün adamları ve yakınlarıyla birlikte sürmüş. Şehirde kısa bir süre sonra, ne yoksul kalmış, ne aç, ne açık. İhtiyar Şehremini son nefesine kadar şehirde yeni Vali Paşayla birlikte adaleti, nizamı ve huzuru tesis etmek adına çalışmış.

Şehir şehire, meydan meydana, pazar pazara, İhtiyar İhtiyara, Ağa ağaya, Bey Beye, Vali Paşa Vali Paşaya, ahali ahaliye benzer.

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Mayıs

01 Mayıs 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR