Erol Sunat

Erol Sunat

İnsanı yaşatmak!

İnsanı yaşatmak!

Gönül adamları birer Zümrüdüanka’dır. Şeyh Edebâli’de Ertuğrul Bey oğlu Osman Bey’in Zümrüdüanka’sıydı. Bugün onun Osman Bey’e vermiş olduğu nasihatleri konuşuyoruz. O Osman Bey ki, benim aklım bana yeter demeyen, akıllıyı severim yanımda benden akılısını bulundurmam demeyen bir Osman Bey’di…

Hatırlarsanız ne demişti Osman Bey’e, Şeyh Edebâli, “ Ey oğul, sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz. / Şunu da unutma; insanı yaşat ki devlet yaşasın.”

O nasihatleri kendine yol haritası olarak kabul etmişti Osman Bey, insanı yaşatmıştı, insanların önüne bir hedef koymuştu. Birliği, beraberliği sağlamıştı. Selçuklu sonrası yeni bir devlet olmanın temellerini atmıştı.

Hatırlayabildiğimiz kadarıyla Bilge Kağan’dan Osman Bey’e kadar uzanan çizginin özünde ve ruhunda hep aynı şey vardı.

İnsanı yaşatmak!

Bu güçlü duygu Mete Han’da, Bilge Kağan’da, Sultan Alparslan’da vardı, Kılıçaslanlarda vardı, Alaeddin Keykubat’ta vardı, Ertuğrul Bey ve Osman Bey’de vardı. Fatih Sultan Mehmet’ de, Yavuz Sultan Selim’de, Sultan Süleyman’da, Mustafa Kemal Atatürk’te vardı.

Ve onların yanında onlara ilham veren, destek olan, Tonyukuk gibi, Hoca Ahmet Yesevi gibi, Mevlana gibi, Yunus gibi, Şeyh Edebâli gibi, Emir Sultan gibi, Hacı Bayramı Veli gibi, Ak Şemsettin gibi Zümrüdüanka’lar vardı.

İnsanı yaşatmak her şeyin başı…

Yaşatmak ömür olarak ele alındığında Rabbimize ait, Rabbimize hastır. Ondan gelen ve ona dönenler olarak, insanı ayakta tutmak, sağlığından, huzuruna, rahat etmesine kadar var olan geniş yelpazede insana sahip çıkmak ise milletlere ve devletlere liderlik yapan insanlara düşen bir vazife olmuştur. Türk tarihi insanı yaşatma konusunda verilen eşsiz örneklerle doludur.

*****

Virüs ve varyantlarının kol gezdiği ülkemizde vefat edenlerin sayıları tırmanışa geçti. İnsanlarımızı yaşatamıyoruz.

Yoğun bakım üniteleri dolup taşarken, oldukça yoğun olan gündem, ölümü, hastalığı, virüsü ve onun ölümcül varyantı Omicron’u ara ara unutturuyor.

Derdim çoktur hangisine yanayım türküsü gibi halimiz!

Enflasyon, hayat pahalılığı, zamlar, fahiş olduğu kadar altından kalkılamayacak derecede ağır olan faturalar insanımızı yaşatmaya, ayakta tutmaya, hayata bağlamaya yetmiyor!

İnsanı yaşatmak devleti yaşatmak demek!

Ülkeyi yaşatmak demek!

Yaşamak ve yaşatmak denen kavramlar birbirine bağlı!

İpin ucu kaçınca derler ya…

İpin ucu kaçmamalı!

İnsanlar yaşama sevincini…

Umutlarını…

Hayallerini…

Kaybetmemeli!

Uzunca bir süredir insanımızın yüzü gülmüyor.

Yaşatmak sadece insanlara bir lokma ekmek vermek değil! Yaşattığı insanın işinden-aşından maaşından, geçiminden, hasılı her şeyinden haberdar olmak demek, Bilmek demek, görmek demek, koşmak demek!

*****

2018 yılı Ağustos ayı ortalarından bu yana geçen süreçte yaşadıklarımızın hepimizi canımızdan bezdirdiği sır değil! Bu feryatlar, bu çığlıklar asla ve asla yaygara değil!

2022 Ağustosu geldiğinde dört yıla erişecek olan bu süre zarfında yaşamak denen kavramı bir hayli sorgulasak da, geldiğimiz nokta iç açıcı değil!

Bizi yaşattıklarını söyleyenleri de, bizi düşündüklerini söyleyenleri de test ettik kendi ölçülerimizle…

Yapabilenlerimiz kendilerince vicdani muhasebeler yaptılar!

İnsanı yaşatmanın ne olup, ne olmadığı konusunu düşünecek bir hayli zamanımız oldu.

2020 yılı Mart ayı başından itibaren ülkemizi abluka altına alan, milyonlarca insanımızı karantina ile karşı karşıya getiren, yoğun bakımda ve solunum cihazlarına bağlı olarak yaşayanların ölümle hayat arasında gidip-geldiği günler, haftalar ve aylar geçirdik.

Virüs ve varyantları hız kesmeden yollarına devam ediyorlar! İnsanı yaşatmak konusunda ise aşıların ne kadar koruyucu olduğu konusundaki tahminler, istatistikler, yüzdeler, hatırlatma aşısı kavramları, aşı karşıtları o denli kavram kargaşası yaratıyorlar ki, kafalar karışmış vaziyette. Ne düzeldiği var, ne de düzeleceği!

Öte yandan enflasyonun acımasızlığı, zamların insaf ve merhametinin olmaması, fırsatçıların su akarken testimizi doldurabildiğimiz kadar neden doldurmayalım bakış açısı, saçma-sapan boyutlara ulaşan fiyatlar, karşılanması her geçen gün zorlaşan ve dur durak bilmeyen zamlar ve faturalar, insanları yaşatmıyor, bilakis yaşarken öldürüyor!

*****

İnsan kaç kere ölür diye soruyor insanlar. Yaşatmayı vaat ettiğimiz, nice sözler verdiğimiz insanların bir kısmı icralık, diğerleri ise icralık olmak üzere!

İcra tehdidi öyle-böyle değil, şaka hiç değil, kapılara dayanalı, kapıları çalalı, kapıları açtırıp ne var ne yok ortaya dökeli çok oldu!

Mazottan icralık olanları sayısı belli değil! Gübre ona keza! Elektrikten icralık olanlar kan ağlıyor! Doğalgaz’dan icralık olanlar şaşırmış haldeler! Kredi kartı borçlarından icralık olanların hali perperişan!

Ne tarlası, ne traktörü, ne evi, ne arabası, ne de üç-beş kuruş birikimi kalmış insanların!

Nasıl yaşayacak insanlar? Nasıl yaşatılacak? Söz verenler nasıl yaşatmayı düşünüyorlar?

İnsanı yaşat ki; dağ taş yaşasın yeşersin, çarklar dönsün, yüzler gülsün! Çiftçi yaşamalı, köylü yaşamalı, işçi yaşamalı, emekli yaşamalı…Yaşamalı ki, tarlalar, araziler ayağa kalkmalı…İşyerleri kapanmamalı, kimse işinden aşından olmamalı!

Çiçekler açmalı, altın renkli başaklar, çeşit çeşit ürünler doldurmalı her yeri..

Hakkaniyet olmalı, eken-biçen, yetiştiren, üreten, tüketen, satın alıp yiyen-içen hakkını almalı, hakkını vermeli alnı terleyenin!

İnsan insanı yaşatmalı…Sevgiyle kuşatmalı! Destek olmalı, destek almalı, destek vermeli…

*****

İnsanı yaşatmak; kol kanat germek, elinden tutmak, omuz vermek, birlik ve beraberliği verdiği destekle göstermek demek değilse nedir?

İnsanı yaşatmak, gönlümüzden geçen bu değildi demek değil!

İnsanların altından kalkamayacağı faturalarla baş başa bırakılması demek de değil!

Böyle olursa, böyle giderse yaşarken ölür insanlar!

Stresten, efkardan, bunalımdan, karamsarlıktan, ümitsizlikten…

İçine kapanır, kendini kapatır, yakasına küser!

Bir daha kimseye dönmez yüzünü, açmaz kapısını, ne barışır, ne de herhangi bir işe karışır.

Evli evine, köylü köyüne, yolcu yoluna gibi bir vaziyet olur.

Bu yanlış gidişata dur demek elimizde! Cevabı kendimizde, dilimizde, gönlümüzde, dahası hepimizde!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Mayıs

01 Mayıs 2024 Çarşamba 00:02

Sazan

17 Nisan 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR