Erol Sunat

Erol Sunat

Unutmayalım Şehitlerimizi!

Unutmayalım Şehitlerimizi!

 

Taşın altına el koyma muhabbetlerini, hikayelerini bilirsiniz. Kimse de fazla düşünmez, taş ne, taş nedir, taşın altına el neden konur, ne için konması gereklidir.

Laf bir yere kadar!

Edebiyat bir yere kadar!

Marifet taşın etrafında, sağında-solunda dolaşmak, tur atmak değil!

Çünkü o ellerin altına koyulacağı taş, cesaret ister, sevda ister, içtenlik ister, samimiyet ister!

Çünkü o taş, memlekettir!

O taş vatandır!

O taş vatan toprağıdır!

Taşın altına elimi koyacağım, koymayı düşünüyorum, icabında gözümüzü kırpmadan taşın altına elimizi koyarız diyenleri çok gördük, çok dinledik!

Taş, hikaye anlatanı da bilir, kendini sever görüneni de, sevmeyeni de, fedakârı da, cefakârı da!

Şehitlerimiz, o taşın altına değil ellerini,

Değil gövdelerini,

Yüreklerini koydular, yüreklerini!

Çünkü, taşın altına yüreğini koymak, her babayiğidin harcı değildir!

Eli titreyen nasıl koysun elini!

Nasıl koysun gövdesini?

Nasıl koysun yüreğini!

Yürek ister, yürek!

İşte o yürek, bu koç yiğitlerde, bu kahramanlarda hep vardı!

İşte onun içindir ki, unutmayalım şehitlerimizi!

Unutmayalım evlatlarımızı!

 

*****

Neredeyse her Allah’ın günü bir şehit haberiyle sarsılıyoruz. Al bayraklara sarılı koç yiğitler toprağa veriliyor, ülkemizin dört bir yanında.

Her biri bizim evladımız, bizim evlatlarımız.

Evladı askerden dönene kadar, uykuyu unutmuş ana-babalar, eşler, çocuklar ve akrabalar!

Herkesin dilinde tek bir cümle var!

Durdurun şu akan kanı artık!

Her gün şehit cenazesi haberi alan,

Her habere yanan,

Her haberle sarsılan, kavrulan,

Ocağına ateşler düşen,

Neredeyse her gün Şehit cenazesi taşıyan bir millet,

Nasıl dayanır bu acılara, nasıl sükûnetini ve metanetini koruyabilir?

Sabrını nasıl muhafaza edebilir?

O anı nasıl unutur!

Nasıl gözlerinin önünden gider!

Evladı asker olan, evladı Polis olan kim varsa diken üstünde…

 

*****

Ekranlar şehidimiz var Türkiye diyor, neredeyse her gün!

Akan kanın duracağı günleri bekliyor herkes!

Şehit cenazelerinin artık gelmeyeceği, evlatların ana-babalarına ve sevdiklerine sağ salim geri döneceği günlere dua ediyor milletimiz.

Devlet büyüklerimizden istedikleri de yalnızca bu.

Analar-babalar, eşler, çocuklar, kardeşler, akrabalar, yakınlar askerimiz döndü diye sevinç gözyaşları döksün artık!

Uykular haram olmasın insanlara!

Endişeli bekleyişler sona ersin, son bulsun!

O minicik ellerin babama bir şey olmasın, babam geri dönsün diye ettikleri dualar kabul olsun inşallah!

 

*****

Hiçbir haber onlardan önemli değil. Hiçbir haber önce vatan diyen o savaşçıların önüne geçemiyor! Lakin gündem o denli, karışık, o denli karmaşık, o denli yoğun ki!

Pandeminin perişan ettiği, insanımızı manen ve madden yerinden kıpırdayamaz hale getirdiği bir dönemi yaşıyoruz.

Ölenler, ölmek üzere olanlar, ölümün soğuk nefesini yanı başlarında hissedenler, nasıl kurtulduğunu anlayamayanlar virüsle cebelleşirken, Mehmetçiklerimizde terörle, teröristle, sınır ötesi ve kendi sınırlarımız içinde ölümüne çarpışıyorlar.

Türk milleti olarak, kaybettiklerimizi unutanlardan değiliz.

Hayatını kaybeden herkesin ayrı bir yeri, ayrı bir değeri var bizim için.

Atalarımızın “ateş düştüğü yeri yakar” sözlerindeki gerçeklik, tamda böyle bir dönem için geçerli.

Şehit ateşinin düştüğü haneler öylesine yanıyor ki, onu anlatmak imkansız!

Çünkü, dil aciz, kalem aciz!

Türk Milleti olarak, oldukça acılı bir dönemin içinden geçiyoruz.

Bütün bu hengame arasında, unutmayalım şehitlerimizi!

Unutmayalım Koçyiğitlerimizi!

Unutmayalım kahramanlarımızı!

Onları anacak,

Onlara yanacak,

Onlar için ellerimizi açacak zamanımız olsun!

 

*****

Hazirandı, kontrollü normalleşmeydi, açılımdı, derken, herkes, kendi başının derdine düştü. Ortalık toz-duman.

Bu arada gözümüzden kaçan ne biliyor musunuz?

Şehitlerimiz!

Onlar, ekranlarımızda ilk haber olarak verilen, al bayrağa sarılı tabutlarla, baba evlerinde, memleketlerinde, gözyaşlarıyla toprağa verilen gencecik yiğitlerimiz!

Vatan sağ olsun diye babaların evlatları…

Babasına doya doya sarılamayan evlatların babaları.

Birkaç yıllık, beş altı aylık evliliklerinden sonra, tabuta sarılıp ağlayan kadınların kocaları,

Düğününe aylar kala, evlilik hayalleri kuran kızların nişanlıları…

Ağabeylerin kardeşleri…

Kız kardeşlerin ağabeyleri…

Bazen evin en küçükleri…

Bezen bir evin tek evlatları…

Amcaların dayıların umutları…

Halaların teyzelerin yolunu gözledikleri…

Dedelerin adını taşıyanları…

Babaanne ve anneannelerin gururu.

Analarının ciğer pareleri…

Babalarının Koçyiğitleri…

Şehitlerimiz, evlatlarımız, nasıl unuturuz, nasıl unutabiliriz sizleri! Hayat gailesi, karışık gündem, hiçbirimize unutturmasın şehitlerimizi!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Sazan

17 Nisan 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR