Ahmet Çapanoğlu

Ahmet Çapanoğlu

YERALTI DÜNYASININ İNSANLARI

YERALTI DÜNYASININ İNSANLARI

Şehirlerin manevi havası olan insanlar vardır. İster kabul edin, ister kabul etmeyin, ister sevin, ister sevmeyin ama bu insanlar şehrin yeraltı dünyasına hükmeden birer manevi şahsiyetlerdir. Bunları fark etmeniz zor değildir. Kılıklarından, kıyafetlerinden, en önemlisi gülüşlerinden ve kelamlarından hemen fark edersiniz. Kılık kıyafetleri bozuk, halleri perişan, saçları dağınık, bulduklarıyla yetinir, daha fazlasına tamah etmezler. Deli dersiniz ama en akıllımızdan daha akıllıdırlar. Siz onları hor görür, küçümsersiniz ama onlar size gülüp geçerler. Ama biz onların gülüşlerini bile hor görürüz.

Ne demişti şair;

“Harabat ehlini hor görme zakir,

Defineye malik viraneler vardır…”

İnsanlarca kapılardan kovularak saygı görmeyen bu insanlar, yeminle, Allah'tan herhangi bir şey dilerlerse, dilekleri yerine getirilir.

Kendine has konuşmalarında keramet ve hikmetli sözleri vardı. Şehirlerin manevi havası olan bu insanları, ister kabul edin, ister kabul etmeyin, bunlar yer altı dünyasına hükmeden birer manevi şahsiyetleriydi. Konuşmalarıyla ve susuşlarıyla, gülüşleri ve ağlamalarıyla bir değer koyarlardı. Kerametlerini Allah bilir ama sözlerinde ki hikmetler, insanı kendine getirmeye yeterdi. Aslında bu insanlar, şehrin rengi, şehrin bereketi, şehrin manevi hayat kaynağıydılar. Onlara ait zamanlarda onlara değer vermedik, onları tanıyamadık, sözlerindeki hikmetleri algılayamadık, hep dalga geçtik, güldük geçtik. Kimi onlar için deli, kimi meczup kimi de veli derdi. Şehrin silüeti gibi onlar da yok olup gittiler, değerlerini bildik ya da bilemeden.

Kimini gördükçe iğrenerek baktık, “deli bu yaa” dedik, kimine meczup, kimine de veli dedik. Taşladık, horladık, dalga geçtik, alay ettik, kendimize layık görmeyip, onları kovaladık. Oysa büyüklerimiz derdi ki; “onlar, şehrin musibet bekçileri, bereketleridir. Gönüllerini kırmaya, boyunlarını bükmeye, küstürmeye gelmez, çekilir giderler de onların terk ettiği şehir soğur, bereketsizleşir ve insanlar üşür.”

Çok korkarız bunlardan, vebadan kaçar gibi kaçarız, yanımıza yaklaşmalarına da izin vermeyiz. Onlar da bizim bu halimize gülerek, hiçbir şey demeden uzaklaşıp, giderler. Ama yeri gelince bir laf söylerler ki, “yer yarılsa da içine girsem” dediğin cinstendir. Sonra küser giderler, bin takla atsan da bir daha yüzüne bakmazlar. Hani maddi açıdan bize bir faydaları yok ya, kılık kıyafetleri egomuzu okşamaz ya, o yüzdendir bu insanlardan korkumuz.

Maalesef, “korkulacak olanın üstü kirli olanlar değil, kalbi kirli olanlar olduğunu hiç bilemedik.”

Farkında mısınız, şehrimizdeki meczupların birer birer gidişleriyle şehrimizdeki manevi hava eksikliğinin ve hayatın tadının tuzunun kalmayışının? Farkında mısınız, insanların ağzından hikmetli sözlerden ziyade, argo kelimelerin ve ne anlama geldiğini bilemediğimiz sözlerin çoğaldığının? Bu çoğalmayla bizi kendimize getirecek hikmetli sözlerin ve sıcak gülüşlerin yok olup anlam karmaşasıyla kulaklarımızın ve ruhumuzun üşüdüğünün? Öyle bir hale geldik ki, üşümek ne demek, donduk. Donduk da bir fiske vurulsa tuz buz olacağız.

Farkında değilsiniz, çünkü kendinizde değilsiniz. Çünkü sizi size getirecek sözleri hatırlatan meczuplar vardı, onlar da gitti. Ama size bu hatırlatmayı yapan meczuplardan önce de insan olmayı, insanlık erdemini ve kulluğu hatırlatan bir Kur’an var, siz onu da okumuyorsunuz, ondan da öğütlenmiyorsunuz.

Maalesef modern köleleşmek, bize biz olmayı, yaradılış gayemizi ve insanlık erdemiyle birlikte ahlakı da unutturdu. Ne insanlığımızda olması gereken insanlık, ne de hayatımızda bir erdem kaldı.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Çapanoğlu Arşivi
SON YAZILAR