Erol Sunat

Erol Sunat

Sesimizi Duyana Hasret Gideceğiz!

Sesimizi Duyana Hasret Gideceğiz!

Sesimizi duyan olsa, ağzımızı açmadan, yüzümüze bakar, anlardı derdimizi dediğiniz hiç olmadı mı? Olmaması mümkün değil. Ömür boyunca birkaç kez, halinize ahvalinize bakıp anlat derdini diyenlere şahit olmuşluğunuz vardır.

Olup olacağı hepsi o kadardır zaten…

İllaki sesimizi duyurmamız mı lazım?

Sesimizi duymadan anlasanız kıyamet mi kopar! Kopmaz amma sesini duyurmadı, anlatmadı. Anlatmadan ne bilelim, nerden bilelim biz derdini diye mazeretler sıralamak pek bir geçerlidir.

Hani ağlamayan çocuğa meme vermezler derler ya…

Bebekler bile ağlamasa bakan-çeken olmayacak demek ki!

İlla yaygara kopacak, sesler yükselecek, ne oluyor diyenler olacak, zahmet edip yerinden kalkacaklar, bakacaklar ki, bir ağlayan var, başlayacaklar neden sesinin bu kadar çok çıktığını sormaya…

Değilse, ses veren yok, ses eden yok, hatta çıt yok deyip vurup kafayı yatacağız.

Sessizleri, sesi çıkmayanları kim duyacak?

O insanların sesimi duyan var mı, sesimizi duyan var mı diyen haykırışları kime ulaşacak?

Duymak istemeyen hiç kimseye!

İşte onun içindir ki, sesimizi duyan yok! Zaman zaman sesimizi duymuyorlar mı acaba diye şüpheye düşen düşene…

Sesimiz pek tabi ki duyulmalı…Sesimiz duyulmazsa, sesimiz ulaşmazsa, sesimizi duyan olmazsa, dertler birikir, kördüğüm misali her şey düğüm düğüm düğümlenir, kimseler açamaz.

Sesimizi duyurmak için…

Her erkek Bariton yada Tenor, her kadın Soprano olmak zorunda değil!

Ses bu, Allah vergisi…

Bazısından gümbür gümbür çıkarda…

Bazısı, ne dese kimselere duyuramaz sesini….

 

*****

Ses dediğiniz duyulmalı, nereden geldi diye bakılmalı. Ne dedi, kime seslendi, ne diye seslendi diye kulak kabartılmalı.

Ne demişler ses var!

Ses var…

Adamda bir ses var, köyün bir ucundan bağırsa, diğer ucunda duymayan kalmaz derler ya…

Öyle ses lazım…

Hoparlör gibi mübarek derler ya aynen öyle…

Duymadık kalmasın babından, bir bağırıyor, mikrofon o sesin yanında çırak kalır diyenler abartsınlar abarttıkları kadar.

Bu arada, fısıltı misali, kendi konuştuğunu kendi duymaz sesler de var…

Cılız, kısık, ayıp olmasın, kimseyi rahatsız etmesin denilen sesler.

Böyle sesleri duyan olmadığı gibi, ne yapıyor bunlar, dedikodu mu yapıyorlar diye insanlar işkillenir bile…

Fazla ses ettin,

Sesin ta…buralara kadar geldi.

Derdin ne arkadaş?

Ne demek istedin?

Bağırmakla sorunlar çözülseydi, herkes koro halinde bağırmaz mıydı?

Ses ver dediysek, bu kadar da bağır, çağır demedik!

Ses bu, ses verse kabahat, vermese ayrı kabahat!

 

*****

Madem niyetin sesini duyurmak.

Bunun bir usulü kaidesi var.

Yolu yordamı, yöntemi var.

Nezaketi var!

Sesini duyur dendiyse…

Sesini bu kadar yükselt mi dendi?

Ah…ah…Bizim sesimizi kim duydu ki, bugün duyan olsun. Duyar gibi yaptılar. Duyduk dediler, Hiç duymaz olur muyuz dediler!

Peki biz ne yaptık?

Ses etmedik, ses çıkarmadık, bir duyan olur diye bekledik!

Sesimizi dağlar duydu, taşlar duydu.

Yankılandı geri geldi.

Sonra, bari halimizi ahvalimizi görsünler, görsünler de ne bu halin diye sorsunlar, öyle sesimizi duyuralım diye düşünüldü.

İnsanlar eğdi, başını, büktü boynunu, bekledi o vaziyette…

Önlerinden geçip gittiler de, ne bu haliniz, neden bu durumdasınız diye ne merak eden oldu, ne de sorgu sual eden.

Ardından, adına meydan denilen o geniş alanlarda, şehirlerin tam ortasında seslendik de ne oldu?

O sesleri önde gelenler duydu…Siyasiler duydu…Vekiller duydu…

Basın daha işin başlangıcında duydu…

Duyanlar duymadım dedi…

Gürültü vardı, uğultu çoktu, anlayamadım dedi…

Bir şeyler söylüyorlardı…Bir yerlere sesleniyorlardı amma, kulaklarımda kulaklık vardı tam olarak bir şey anladım desem, yalan diyenlerden geçilmedi. Güme gitti o sesler, seslenmeler!

 

*****

Kimsenin niyeti ses getirmek falan değildi. Sesimizi duyan olur muydu? Sen de ne istiyorsun diye dönüp bakan, sizin derdiniz ne, nedir istediğiniz diye soran olur muydu?

Atalarımız, ne diyorlardı?

Derdini söylemeyen derman bulamaz!

Bu dert bize bildik bileli derman arattı. Her dermanın önünde, olmaz diye bir ferman vardı!

“İptal edin fermanı / verin bize dermanı” diyenlere, derman olmayacağız mı dedik, bulmayacağız mı dedik, biz sizin halinizi bilmiyor muyuz? Üzerinde çalışıyoruz. Zamanı gelince hallolacak, bize güvenin. Ne zaman dediklerimizi yapmadık dediler!

Yaparlar elbet, yapılır elbet denildi, ortam yumuşadı, sözler verildi, gerginlikler sona erdi.

Aradan seçimler geçti. Seçim öncelerinde seçim bitsin, ilk ele alacağımız konu sizlerin konusu dendi, seslerini duyurmak için çırpınanlar bu laflara her daim güvendi.

Aylar geçti, yıllar geçti, söz verenler unuttular sözlerini…

Her defasında kaçırdılar gözlerini…

O istekler gündeme gelmesin diye, gündem dışı kalsın diye, arada bir unutmadık, aklımızdasınız mesajlarıyla gönüller alınmaya çalışıldı.

Netice;

Sesinizi duyan var, lakin fazla bağırmayın sağır değiliz, duyduk babındandı cümle cevaplar!

 

*****

Bazıları seslerin ayyuka çıktığı düşüncesinde. Sesleri çıkmayınca, kim görecekti, kim duyacaktı bu insanları?

İnanın, sesimizi duyana hasret gideceğiz!

Derdini anlatana, halim ahvalim budur diyene birde “kendi düşen ağlamaz”, “Kendin ettin kendin buldun” deyinde tamam olsun!

2020’nin tüneline bir daldık, tünelin ucuna varıncaya kadar, başımıza gelmeyen kalmadı.  Koronadan kurtulsak, ekonomiye yakalanıyoruz.  

Derdimizi anlatacak bir Marko Paşa vardı. O da sizlere ömür!

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR