Ziya Uysal

Ziya Uysal

ÇALIŞMA BARIŞI

ÇALIŞMA BARIŞI

Peygamberimiz, ”Çalışanlarınıza teri kurumadan ücretini veriniz, hizmetinizde olanlara iyi davranınız, onlara yediğinizden yediriniz, giydiğinizden giydiriniz, ONLAR SİZİN KARDEŞLERİNİZDİR,” buyuruyor.

 

       İşçi-memur haklarının yasalarla belirlenmesi, yasalarla korunması, asgari ücret uygulaması gibi devlet düzenlemeleri bu hadis-i şeriflere uygun olan, güzelliklerdir. Yasalarda belirtilmiş olan bu haklar aynı zamanda birer kul hakkıdır.  

 

       İşverenlerin çalışanlarıyla aynı yemekleri yemesi, onarla yan yana, omuz omuza çalışması ülkemizde yaygın bir durumdur. Bunlar, Peygamberimizin emrine de uygun, güzel davranışlardır. İşte, ailede, okulda ve her türlü sosyal çevrede insanımız bu konuda eğitilmelidir. Önce bir çalışan iken sonra işveren olan da çok insanımız vardır. 

 

       Bu konuları ilk yasalaştıran ülkeler ileri gitmiştir. Çalışan hakları konusunda ileri gitmiş olmaları, bunları diğer ülkelerden daha erken başlatmış olmaları ekonomilerinin de hızla ilerlemesine yol açmıştır. Dikkat edilirde yurt içinde de öne çıkmış firmalar kurumsal firmalardır. Bunlar çalışan haklarında da ileri durumdaki firmalardır.   

 

      Ama ezenler-ezilenler, sömürenler-sömürülenler, efendiler- köleler, edebiyatıyla sergilenen yaklaşımlar yanlıştır. Bu tür konuşmalar kardeşlik ve huzura hizmet etmez. Esasen bunlar bize ait anlayışlar da değildir. Bunlar, Çarlık Rusya’sındaki elit tabakanın uzun yıllar ezip, aşağıladığı Rus halkına, yeni gelen komünizm rejimini sevdirmek için, Bolşeviklerin izlediği bir yaklaşım tarzıdır, kaynağı Rusya’dır.

 

      Bu tür söylemler, bugün ülkemizde PKK gibi nesli tükenmekte olan bazı Marksist, Leninist grupların ve yine sayıları çok azalmış olan bazı aşırı sol mihrakların halkı birbirine düşman ederek, bölmek için kullandığı eski bir söylem şeklidir. Günümüz toplumları işçi ve işverenin, birbirini tamamlayan, birbirine muhtaç iki kardeş unsur olduğunu artık biliyor. 

 

     Bir gün televizyon kanallarında gezinirken bir programa rastladım. Programın konukları bir sanatçıyla bir işverendi. Sanatçı, işverene yüklendikçe yükleniyordu: Bu günkü asgari ücretin bir aileyi geçindireceğine inanıyor musunuz? Asgari ücretle insan çalıştırırken vicdanınız gerçekten rahat mı? Bu kadarcık bir ücret sizce insan onuruyla bağdaşır mı? Bunu kendinize yakıştırıyor musunuz gibi ağır sorular soruyordu.               

 

     İşveren sabrettikçe o soruları daha da ağırlaştırdı ve suçlama haline dönüştürdü. Oysa kendisi sahneye çıktığı her bir gecede milyarlar kazanıyordu. Ama her halde işverenin onu tanımaya hiç vakti olmamıştı, belli ki o kendi işine bakıyordu. 

 

     Sonunda işveren dayanamadı ve aldı sazı eline bakalım ne söyledi:” Hariçten gazel okumak işte böyle kolay oluyor. Benim işyerlerimde çoğunluğu asgari ücretle de olsa üç bin kişi çalışıyor. Allah aşkına siz hiç işveren oldunuz mu, asgari ücretle de olsa siz kaç kişiye iş veriyorsunuz?

 

     Asgari ücret, bir ülkenin ekonomik gelişmişliğine ve parasının satın alma gücüne göre, devlet tarafından işçi temsilcileriyle birlikte belirleniyor. Yüksek belirlenirse ürün maliyetlerine ve ürün satış fiyatlarına yansır, dünyayla rekabet edemeyiz. Fabrikaların Romanya’ya, Çin’e ve benzeri ülkelere üretimini kaydırması işte bundandır. Bu yüzden ülkemizde işsizlik de artıyor. Bizler, istesek de çalışanlarımızın ücretini piyasanın üstünde bir düzeye yükseltemeyiz. Aksi halde maliyetler yükselir, içte ve dışta rakiplerimizle rekabet edemeyiz ve batarız.

 

       Aslında bizim çalışanlarımız bile bu konuları sizden daha iyi bilirler. Bu yüzden onlar firmamızdan da, bizden de, işinden de, hayatından da memnun. Ama siz, bir gün bile onların arasında bulunsanız, bu tarz konuşmalarınızla onların çoğunun kafasını karıştırır, mutlu insanları mutsuz edersiniz. Böylelikle onları işinden soğutur, başarı düzeylerini de düşürürsünüz. Bu arada onları bize, işine, iş yerine, yaşadığı topluma,  işverenlere, devlete ve hayata küstürmüş, düşman etmiş olursunuz.  

 

        Esasen “Çalışma barışı” sözü de yanlıştır. “Çalışma savaşı” mı var ki çalışma barışı olsun. İnsanların arasını açan bu gibi sözleri, ülke gerçeklerini bilen işçiler de söylemez, işverenler de. Ama hariçten gazel okuyanlarla durumdan vazife çıkaranlar ve kafası karıştırılmış olanlar sorumsuzca bunları söyleyebilir.

 

        Hem düşünsenize, benim durumumda olan birçok işveren bu gibi sözlere, işe dair bunca problem ve strese muhatap olmak yerine işini tasfiye etse, varlıkları ömür boyu onlara yeter. Hem de zevk ve safa içinde, bu streslerden, bu suçlamalardan uzakta, gönüllerine göre, asude bir yaşam sürerler.

 

        Tercihini bu yönde kullanan da çoktur. Ama işverenlerin çoğu bunu bencilce bir davranış olarak görür. Çünkü insanların ezici çoğunluğu diğer insanlara ve ülkelerine de faydalı olmak ister. Sırf bunun için işteki bütün zorlukları ve riskleri göze alarak çalışmayı seçen biri, çalışanlarına haksızlık yapmak ister mi? Bu çelişkiyi anlamayan işverenler de vardır ama sayıları çok azdır. Bunu genele mal etmek, bu konuyu işçi- işveren arasında sürekli bir savaş varmış gibi takdim etmek haksızlık olmaz mı?” dedi. Allah bizi, milli ve manevi değerlerimizden ayırmasın. Amin.     

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Ziya Uysal Arşivi

SAPMA

16 Eylül 2019 Pazartesi 00:01
SON YAZILAR