Abdullah Yıldırım

Abdullah Yıldırım

Şeyh uçar mı?

Şeyh uçar mı?

Şeyh uçmaz da, müritleri uçurur. Bir gün müridin birisi, gece şeyhi uçarken gördüğünü anlatırsa, bir müddet sonra önce diğer müritler, sonra da söyleyen inanır. Şeyh ise geceleri nasıl uçtuğuna önce inanmaz, sonra hepsinin bildiğine göre, evet bende uçuyorum diyerek, nasıl uçtuğunu ballandırarak  ayrıntı vermeye başlar.

İşte bizim ülkemiz, tam bir şeyhlerin harman olduğu yer. Adam milletvekili adayı mı oldu, hele bir sıralamaya girdiyse, kendisine öyle, sıfatlar bulunur ki, aday da şaşırır, yahu ben neyim demeye başlar, genel başkan mı oldu, hakkında o kadar övücü vasıflardan bahsedilir ki, bir müddet sonra, yaptığı her işin doğru olduğuna, her icraatının bir kerameti olduğuna kendisi de inanır...

Bunu müdürlükten, birlik başkanlığına kadar geniş bir yelpaze içinde ele alırsak, etraftaki mürit olmaya ne kadar çok meraklı insanın olduğunu hayretle görürüz… Niye bu kadar karakter zafiyeti içine girdik biz, güçlünün yanında gözükmek için, bu kadar taviz veren insan topluluğunu nasıl yetiştirdik...

Adam aday oluyor, listeye giremiyor, hemen açıklama yapıyor, genel başkanıma sadakatle bağlıyım. Ya hiç mi içinizden geçeni söylemiyorsunuz, sevmediğinizi, sevmiyorum yanlış bile diyemiyorsanız, biat kültürüne bu kadar bağlı iseniz, ne işiniz var, kardeşim hiç mi asil ruh kalmadı içinizde?

Rahmetli Barış Manço, “Dünya dönüyor dostlar, biz dönmüş çok mu?” dedi de, bu kadar çok insanın döndüğünü, kendisi görse inanmazdı...

Nasıl bir kültür devrimi oldu da, insanlarımız bu kadar menfaat peşinde kişiler haline geldi, kendisinden yaşça küçük kişiye menfaati varsa abi demeye hazır, bir üst görevdekine  efendim demeye hazır, iş alacaksa karşı tarafa her türlü tavizi vermeye hazır bir toplum...

Eğer yanlış bilmiyorsak, ki kesinlikle bilmiyoruz, geçmişte, koskoca Osmanlı padişahlarına bile bu yanlış, ferman padişahınsa, dağlar bizimdir diyen Dadaloğlu bir daha asla gelmeyecektir...

Toplum ve yeni yetişen nesiller bile aşağıdakini ez, yukarıya devamlı saygılarını sun, anlayışı ile yetiştiriyoruz, elli yıl sonrasının tarihçileri günümüzü yazarken, tek bir  kahramanın yetişmediğini yazacaklar...

Sorgulama hiç yok, eğ başını al maaşını veya bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diye, iki işe yaramaz atasözünü bu kadar mı benimsedik, eğer bu atasözlerini benimsediysek vay halimize…

Düşünüyorum, iki bin yıllık Türk tarihini benim diyen, tarih profesöründen çok daha iyi bildiğimi biliyorum, ama bu dönemdeki kadar, biat kültünü hiç görmedim, duymadım, hiç bir kaynakta da okumadım.

Tarih kitaplarında Tanrı dağı kadar dik adamlardan bahsedilir, ya bu dönemde, biz onlardan geçtik de, Takkeli dağ kadar adam görsek, takdir edeceğiz ama etraf küçücük tepelerle dolu.

Onun içindir ki, ne şairimiz şair, ne yazarımız yazar, her meslek o kadar kısır ki, tek bir kuyruklu yıldız yok; ama kendisini yıldız zanneden, küçük ışıklarla dolu. Oysa, bu ışıkların da kendisinden başka kimseye faydası yok.

Günlük olaylara bakıyoruz da, yahu biz hiç adam yetiştiremiyoruz mu demekten kendimizi alamıyoruz, etraf birbirine saygılarını sunan insanlarla dolu, bu kadarı fazla.

Sonra diyoruz ki, ilkokul mezunu bir Fethullah Hoca bu ülkeyi nasıl ele geçirdi? Nasıl ele geçirecek, bu biat kültürü ile… Henüz ortaya çıkmayan daha neler var bakalım..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Abdullah Yıldırım Arşivi
SON YAZILAR