Ziya Uysal

Ziya Uysal

HUZUR VE BAŞARININ SIRLARI (Birinci Bölüm)

HUZUR VE BAŞARININ SIRLARI (Birinci Bölüm)

İnsan, Yüce Allah'ın öğrettiği güvenli yollardan yürüyerek, ilahi sırları ve gerçekleri öğrenmeye, anlamaya çalışmalıdır. Bu konuda ille de olağan dışı, sıra dışı olaylar görüleceğini sananlar yanılırlar. Belki de şeytanın ve cinlerin veya şeytanlaşmış insanların tuzağına düşerler. Varlıkların hepsi de bünyelerinde zaten sonsuz bir ilim, hikmet ve sanat barındırmaktadır. Çünkü hepsini ilim ve kudreti sonsuz olan yüceler yücesi Allah yaratmıştır. Alâk Süresinin ilk ayetindeki “Yaratan Rabbinin adıyla Oku” emriyle Yüce Allah sadece yazılı metinleri değil, içindeki varlıklarla, olaylar, sistemler, bilim ve tekniklerle, velhasıl her şeyiyle bütün evreni ve içindekileri sürekli okumamızı istemektedir.

Sır; duyulmayan, görülmeyen, bilinmeyendir. Sıradan ve basit sanılan varlıkların, olayların ve durumların da her biri birer sır küpüdür. Çünkü her birinin bilinenden daha fazla bilinmeyen yanı vardır. Canlı-cansız, maddi-manevi bütün varlıkların, sıradan bir otun, bir böceğin bile keşfi dünyanın sonuna kadar sürecek, yine de bitmeyecektir. Allah’ın ordularından olan bakterilerin bile her gün akılları durduran, olağan üstü, yeni sırları keşfediliyor. Çevrenin, çevredeki varlıkların ve olayların gözlem, araştırma ve incelemeyle sürekli okunması gerekir. Bunlar insanın yeni buluşları için de birer esin kaynağıdır. Çünkü bunların her biri Yüce Allah’ın sonsuz ilminin eseri olan, bünyesinde Allah’ın sonsuz ilmini barındıran şaheserler, orijinallerdir.

Örneğin bir Makine Mühendisi öğrendiğiyle kalırsa sıradan bir başarısı olur. O, suyu yüksek yerlere sürekli enerji sarf ederek pompalamaya devam eder. Ama topraktaki suyu, enerji harcamadan ağacın tepesine çıkaran ilahi sistemi anlamaya çalışırsa, belki esin kaynağı olan bu sistemin benzerini o da yapabilir. İcat ve buluşların tamamı doğadaki orijinallerinden, her biri ilahi birer şaheser olan doğal örneklerden esinlenerek, yararlanılarak ortaya konuyor. Ya da bunlara bakarak bulunmuş kopyaların değişik türevleri veya daha gelişmiş kopyaları meydana getiriliyor.

İnsan hangi yaşta, hangi mevkide ve konumda olursa olsun, daima öğrenmeye açık olmalıdır. Bir kişi bilinen bütün bilgileri biliyor olsa, bu kişinin dahi “Bildiklerim bana yeter” diyerek kendini öğrenmeye kapatması, cehalete doğru yürümeye başlaması demektir. Çünkü bilinenler de her geçen gün eskiyor, yenileniyor, geliştiriliyor, çoğaltılıyor, değişiyor. Bu, “…Oku” emrinin bir tezahürüdür.

İnsanın başarısı da mutluluğu da mücadele azminde saklıdır. Diğer bir anlatımla huzurlu ve başarılı olmak isteyen herkes, yaşamın güzellik ve barışla birlikte yürümesi, iyiliğin kötülüğe egemen olması için hep savaşmak zorundadır. Görünürde çileli ve yorucu bir yaşam sürüyormuş gibi olsa da, gerçek mutluluk ve iç huzurunu bulanlar, başarı yolunda yürüyenler, bunu yapabilenlerdir.

Aklı, iradesi, vicdanı ve bir gönlü olduğundan haberi olan inançlı kimsenin, kendi iç dünyasında Yüce Mevla ile bir yakınlığı ve irtibatı hep vardır. Onlar, doğruyu- yanlışı ayırt edemediklerinde Allah'tan yardım isterler: "Allah'ım! Yolumu aydınlat" diye dua ederler.

İnsanın ilk savaşacağı ve devamlı savaşacağı bizzat kendisi, kendi kötülükleridir. Çünkü insan kendisi kadar hiç kimseden zarar ve kötülük görmez. Hayatı boyunca yapacağı en zor mücadele de bu mücadeledir. Kendine söz geçiremeyen kimse, nefsinin kötülükleriyle savaşmayı başaramaz. Kişi, birinci derecede kendi kötülüklerinden sorumludur. Kendisi dışında vereceği mücadelenin başarı derecesi de büyük ölçüde kendisiyle yaptığı bu mücadeledeki başarısına bağlıdır. İşte bunda iradenin payı çok yüksektir. Reşit ve akıllı olan, “İradeli varlık” olmanın hakkını vermek zorundadır.

Bir şekilde sigara, alkol, uyuşturucu, kumar, evlilik dışı ilişkiler, tembellik, savurganlık, lüks tüketim bağımlılığı vs. gibi birçok kötü alışkanlıktan birine veya birkaçına alışmış insanın, farkına vardıkça bunlarla ciddi bir mücadeleye girişmesi ve bunu başarması güçlü irade ister. Dedikoduculuk, bencillik, cimrilik, acelecilik, laf taşıyıcılık, oburluk, aç gözlülük, gevezelik, densizlik, kendini beğenmişlik, fesatlık, kabalık, yalancılık, sahtekârlık vb. uzayıp giden yaramaz haller listesinden nasibini almayan yok gibidir.

İnsanın, bunların farkına vararak kendi kendine itiraf etmesi, bir irfan ve olgunluğunun eseridir. Kişinin mücadeleyi göze alıp bunlardan kurtulmadaki başarısı irade gücüyle ilgilidir. Kurtulmaktan da öte, yerlerine yüksek insani değerler de koyabilmesi ise gerçekten çok güçlü, takdir edilecek bir iradeyi ve bilgece bir kişiliği ifade eder. Zevkine, keyfine, lüks ve israfa çok düşkün olanlar, hayattan beklentisi ve amacı maddi lezzet ve eğlencelerden ibaret olanlar, bu iradeyi ortaya koyamazlar. Oysa akıl, ilim ve temiz duygularla birlikte sergilenen irade, büyük bir değerdir ve insana verilmiş bir ayrıcalıktır.

İnsanın içinde gelişen olumsuz, zararlı, çirkin, kötü niyet, tasarı ve dürtüler, ancak kişinin kendisi tarafından bilindiğinden, yine kendisi tarafından düzeltilir veya bastırılabilir. İçimizdeki, bastırılmış kötü istek ve eğilimler uzun vadede yine de potansiyel tehlike olmaya devam ederler. Ancak iyi bir eğitimle düzeltilmesi ya da şartları ortadan kaldırarak (iş değişikliği, çevre değişikliği vs. gibi) pasif hale getirilmesi, tehlikeyi geçici olarak ortadan kaldırır. Her durumda asıl çare kişinin tehlikeyi fark ederek, kendi hür iradesiyle onu saf dışı etmeye karar vermesidir. Müslüman, iç dünyasında kendi nefsine ve çevresine sürekli vaaz veren bir hatip olabilmelidir. Bu bir çeşit öz telkin, “Self Terapy” dir. (Devamı var.) Allah’a emanet olunuz.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Ziya Uysal Arşivi

SAPMA

16 Eylül 2019 Pazartesi 00:01
SON YAZILAR