Erol Sunat

Erol Sunat

Kapı Hikayesi!

Kapı Hikayesi!

Uzun uzun zaman önce memleketin birinin hoş ve güzel bir şehri varmış. Bu şehrin envai çeşit sanat eseri yapan satan dükkanları, her dükkanın içinde yaşanan ayrı ayrı hikayeleri varmış.

Mağrurluğun, insanlara tepeden bakmanın sonu yok, gün gelir altın kapı, ağaç kapıya muhtaç olur denmiş ya…Memleketin en güzel, en nadide saray kapısı, konak kapısı, köşk kapısı, han kapısı, hamam kapısı gibi kapıların yapıldığı meşhur dükkanlardan birinde mağrur mu mağrur, kendini bulunmaz bir Hint kumaşı gibi gören biri varmış. Çünkü bulunduğu yere el üstünde gelmiş, getirilmiş. Ustaların ustası diye anılan ve tanınan babası tarafından burada kaç kişi varsa hepsi senin emrinde denmiş. Mağrur genç iş bilmez, iş kolayı bilmez, nezaketten bi haber, katı kalpli, tok sözlü biriymiş. Ne kadar acemiliği varsa, o dükkanda çalışanların sırtından çıkacağı belliymiş.

Burnu havada genç, ne yapılacağını, insanlara nasıl konuşulacağını, kime nasıl davranılacağını, nasıl güler yüz gösterileceğini, komşu dükkan sahipleri ile kurulacak dostluklara varıncaya kadar, dükkanda çalışanlardan öğrenmiş.

Babası, bu acemilik döneminde ona yardımcı olsun diye tecrübe sahibi, güngörmüş bazı insanları da, onun yanına koymuş ki, benim yokluğumda güçlük çekmesin demiş.

İş güç çok olunca, baba kervanlara katılıp, uzak diyarlardan aylarca gelemeyince, dükkan bu acemi, ancak hal bilmez, yol bilmez, yordam bilmez, incelik bilmez, teşekkürü etmeyi sevmez delikanlıya kalmış.

Aradan altı ay kadar bir zaman geçmiş. Babası bu süre içinde birkaç sefer yanlarına uğramış. Bakmış ki, işler fena gitmiyor. Herhalde benim delikanlı işi öğrendi, dükkandakilerle de arası iyi diye düşünmüş.

Ne eski kalfasına, ne oğlunun yanına verdiği güngörmüş eski ustalara vaziyet nasıl diye sormamış.

Kendini dükkanın sahibi olarak gören, delikanlı, ara ara şehri dolaşırken, kendi gibi bulunduğu işlerin başına getirilenlerle tanışmış.

Hayırlı olsun arkadaş demişler. Senin baban da, bizim babalarımız gibi dükkanlarını bize bıraktı. Emanet filan dediler amma, işin aslı bu işlerin sahibi artık bizlerden başkası değil.

Bak kardeş, bizler sende dahil altın kapıya benzeriz, çalışanlar var ya, onların hepsi ağaç kapı misali. Piyasa da ağaç kapıdan çok ne var.

Onlar bizim ayarımız mı?

Peki demiş delikanlı ne yapmam lazım; Bir anda hepsini değiştirirsen, baban seni katar bir kervana, bir daha dönüp gelemezsin. Önce birini al kenara. Mazeret mi yok! Bul bir şey, iki çift ağır laf dedin mi, hemen karşılık vermeye kalkar böyleleri. İşte o an koy kapının önüne. Sesleri dinle. Çalışanların yarısı sana hak vermese de, diğer yarısı sana hak verecektir, yada öyle davranacaktır.

Sonra bir diğerini al… İki sene sonra bir bakmışsın ne kadar eski, babadan kalma köhne, ağaç kapı kılıklılar varsa hepsinden kurtulmuş olursun. Bak biz öyle yaptık. Sen gel bizi dinle…

Peki demiş delikanlı ya sonra ne yapmalıyım.

Mesela bilmeden babanın çok güvendiği, çıraklıktan beri yanında çalışan birini almaya kalktın. Baban dahi tepki verdiyse, geri adım atmasını da bileceksin. O adamı yine alacaksın lakin, işi zamana yayacaksın. Bir süre sonra, dükkan içinde seni sevenler, sana hayran olurlar oluşur.

Kendine sadık ve yakın olanları ağaç kapı kılıklıların üzerine sal. Sabırlarını dene. Bağırıp çağıranlar varsa usulen konuş. Ben her şeyi sizden öğrendim de. Sen benim büyüğümsün de, aslansın, kaplansın, yiğitsin de. Sessiz olanı, sessiz duranı kendine bile hayrı yoktu zaten,  ipe un seriyordu, işleri yavaşlatıyordu diye hemen al kenara.

Baktın içlerinden biri fazla sevilip-sayılıyor… Onu dışla ama, dışlamamış görün. Sen benim sağ kolum ol de, sırtını sıvazla. Arkadaşların hepsi seni çok seviyorlar de. Önünden geçmezler de. Sen bana dışarıda daha fazla lazımsın de, gönlünü al, arada bir uğrasın, gözünün önüne fazla gelmesin.

Sonra çağır, herkesi topla, geçmiş hizmetleri için teşekkür et, bir hediye falan ver.  Burası senin de. Ne zaman isterse gel, misafirimiz ol diye de açık kapı bırak…  

Bazılarını nazar boncuğu misali yanında bulundur. Biz yanımızda çalışanlara değer veririz diye arada öv. Kimseyi dışlamadığını göster.

Bir punduna, bir dengine getirdiğin an, kendinin bile inanmadığın mazeretleri sırala ve al onu da kenara. Ondan sonra da  oh be de, ne kadar ağaç kapı misali adam varsa hepsini gönderdim.

Bana karışanda, girişende, yanlış yapıyorsun diyende kalmadı. Kendince ne kadar ayak bağı varsa hepsinden  kurtulmuş ol!...

 

*****

Aradan on sene kadar geçmiş, delikanlı babasının muhalefetine rağmen, babasından kalma tecrübeli, güngörmüş işi bilen, her biri ayrı dükkan açabilecek ve yürütebilecek kabiliyette insanların hepsini göndermiş dükkandan.

Bir gün çok önemli bir müşteri gelmiş. Yeni çıraklar, kalfalar, ağzı çok laf yapan ancak kabiliyetleri vasat bile olamayan vasıfta olunca, müşteri yok demiş, sizin burada eski ustalar vardı. Benim istediğim onlar gibi düşünen, emek çeken, işine ruhunu veren insanların yapacağı bir kapıydı. Kapıyı Sultanımıza hediye edeceğim. O insanlar yanında olsaydı, o işte senindi, gelecek olanlarda demiş.

Delikanlı, bana demiş birkaç gün müsaade et, o ustalardan birkaçını bulup getireyim sana. Müsaadeyi alır almaz yanındakilerden birini göndermiş o ustalardan birine…

O usta gelenlere demiş ki, ağanız bizim kıymetimizi bilemedi. Kendi gibi aklı bir karış havada kendini altın kapı misali gören insanlara, karga misali kılavuzlara uydu, sonunda olacağı buydu demişler. Biz ona çok beddua ettik, çok ah ettik, iki yakası bir araya gelmesin dedik. Gidin başımdan o vereceği parayı eli titreyerek verir. Ne bölüşmeyi bilir, ne paylaşmayı…

Çıraklar en sonunda ayrılanların en iyisi olan ustayı bulmuşlar. Aman ağam, aman ustam demişler, eğer sende gelmezsen ağamız bizi kapının önüne koyacak. Usta bakmış ki, gelen çocuklarda ekmeklerinden olacaklar, dayanamamış yıllar önce ayrıldığı kapıya varmış.

Delikanlı, onu görür görmez sarılmış boynuna. Ustam demiş sen beni unuttun, ben seni unutmadım. Ustam beni sever dedim, kırmaz dedim, iyi ki geldin ustam. Söyle karnın aç mı? Emret ne istersen hemen getirsinler.

Hayırdır demiş usta, yıllardır aç mısın, tok musun diye sormazdın. Yoksa rüyanda rahmetli babanı mı gördün? Estağfurullah demiş delikanlı, tam sana göre bir iş var, sen de kazanacaksın bende.

Ne kazanacağım?  Orası sürpriz demiş delikanlı…

Ben o sürprizleri bilirim demiş usta, hatırlarsan sen bir kazan dolusu kazanırken, bana bir kaşık vermek bile zoruna giderdi,  işin sahibi benim, neden bu kadar veriyorum diye de az anlatmazdın sağda solda.

Onlar geçti demiş delikanlı, bak bizde olgunlaştık artık,  işte sana söz,  koca bir kepçe dolusu al, hatta kepçeyi kendin seç!... Bu sefer kazan bayağı büyük galiba demiş usta.

Orayı sormak yok demiş delikanlı, bak buradaki çocukların en iyisi bir yemek kaşığı misali çalışıyor.

Sana ben eski günlerin hatırına dilediğin büyüklükte bir kepçe dolusu vereceğim.

İmzalı belge isterim demiş usta, en az yanında iki tanınmış esnaf şahit olacak. Sen az dönmedin sözünden, hangi sözünde durdun ki sana güveneyim. 

Delikanlı, tamam ben sana haber göndereceğim dedikten sonra, baba dostu birkaç kişiyi davet etmiş dükkana…

Onlarda, valla demişler, biz sana bu insanların hakkını bu kadar fazla yeme diye çok söyledik. Döndün dolaştın o malum atasözünün hükmüne geldin. Ağaç kapıya muhtaç oldun.  İşi yapsa yapsa o usta yapar, ver ne istiyorsa…

Vermem demiş delikanlı.  Baba dostları, vereceksin demişler, mecbursun hatta öyle yap ki, şimdiye kadar vermediklerinin bir hesabını yap onları da ver de, usta sana hakkını helal etsin!... Helalleşin. Yarın huzuru mahşerde biz söylemiştik, ikaz etmiştik, ama bizi dinlemedi demek için bunları söylüyoruz!...Bundan sonra ne mi olmuş?

Şehir şehire, dükkan dükkana, usta ustaya, kadir kıymet bilmeyen kadir kıymet bilmeyene, altın kapı altın kapıya, ağaç kapı ağaç kapıya benzer…

Bir kıssadır anlattığımız ki, ol kıssadan ders çıkarıla, kimseler alınmaya, kırılmaya, gönül koymaya…

Sürçü lisan eylediysek affola…

İnşallah bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi

Sazan

17 Nisan 2024 Çarşamba 00:02
SON YAZILAR