Ziya Uysal

Ziya Uysal

EĞİTİMDEKİ KALİTE SORUNUMUZ

EĞİTİMDEKİ KALİTE SORUNUMUZ

1945’te İkinci Dünya Savaşı bitti. Almanya savaştan yenik çıkmıştı. Savaş, Almanya’da taş taş üstünde bırakmamıştı. Ama aradan 16-17 yıl geçmeden Almanya kendini toparladı. Ülkemiz de dâhil, birçok ülkeden işçi almaya başladı. Tahsili ve bir mesleği olmayan vasıfsız işçileri değerlendirecek seviyede iş organizasyonu yeteneği bizde yoktu, insanlarımıza biz iş veremedik. Ama onlar her türlü otomobili, elektrikli ev gereçleri ve makinayı bu işçilerle ürettiler. Çoğu batıda olmak üzere kısa sürede kalkınan daha birçok ülkeyi sayabiliriz. Bu başarıların hemen hepsinin lokomotifi “Kaliteli eğitim altyapısıdır.”

Kaliteli eğitim deyince sadece derslik sayısını, lüks okul binalarını, donanımlı ve yeter sayıda öğretim kadrosunu anlamamalıyız. Bana göre ülkemizin bugün sahip olduğu imkânlarla da Batı düzeyinde hatta daha ileri bir eğitim kalitesi ortaya konabilir. Türk çocukları da zekidir ve çalışkandır. Ama biz öğrenciye hedef göstermiyoruz. Yüksek idealler aşılamıyoruz. Okullarda böyle bir ders yok, böyle bir çabamız da yok. Ya da nihai hedef olarak onlara kolay hedefler gösteriyoruz.

Örneğin çocuklara, gençlere “Okuyunca ne olacaksın? “ diye hep sorarız. Onlar da Doktor, Mühendis,  Öğretmen vb. mesleklerden birini söylerler. Sonunda sıradan bir Doktor, sıradan bir Mühendis ve sıradan bir öğretmen olurlar. Bir de kamu kurumuna kapağı attılar mı onlar için hedefe varılmıştır. Oysa ülke olarak hak ettiğimiz yere böyle kolay hedeflerle gelemeyiz. Onları kültürümüzde olan “Kızılelma”ya da, “Muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkmaya” da adeta şartlandırmalıyız.

Eğitimde duygusal zekânın da başarı için önemi çok büyüktür. Fakat eğitimde biz bunu da çok ihmal ediyoruz. Örneğin gençlerimiz hukukçu olmayı istiyor ama kendini adil bir hukukçu olmaya adamış kaç hukukçumuz çıkar? Hukukçular her şeyden önce adalete şartlanmış olarak yetiştirilmelidir. Diğer bütün hukuk konuları bundan çok sonra gelir. Bu yüzden, ileri ülkelerdeki gibi adaletli yasalar yapmaya, hukuk eğitimindeki kalite düzeyimiz yetmiyor. Ama bunu kimse kabul etmiyor, HERKES BEN OLDUM DİYOR. Göreve gelenler, “Mademki yetkili makamda ben varım, o halde en iyi ben bilirim” mantığıyla, kimseye kulak asmıyor. Oysa biz, hangi yaş ve konumda olursak olalım, öğrenmeye kapalı olmamalıyız. Bu konudaki eksiğimiz de eğitimdeki bir başka kalitesizliğin sonucudur.

Örneğin geçen yıl ortaya çıkan finans krizi yüzünden işi bozulan ve çeklerini gününde ödeyemeyen iş insanlarımıza, yüzyıllara varan hapis cezaları veriliyor. Sorumlu ve yetkili makamlarda bu adalet yanlışını düzeltmek için bir faaliyet görünmüyor. Herhalde yetkili ve sorumlu mevkide bulunanlarda, “yasayı böyle yapmışsak doğrudur” mantığı var. Çok süper bir yetenek ve zekâ ürünü (!) olan bu hapis cezaları, borçlunun ödeme şansını da yok ediyor. Dünyaca ünlü bir hukuk otoritesi olan Merhum Prof. Hayri Domaniç’in aşağıdaki eleştiri ve tavsiyelerine bile kulak asan olmamıştır:  Merhum Prof. Dr. Hayri Domaniç, hukuk mesleğinde geçen 51 yılının sonunda, ödenemeyen çekler için hapislik öngören bu yasa için “AB ÜLKELERİ VE MEDENİ DÜNYA, ÖDENEMEYEN ÇEKLER İÇİN BÖYLE BİR HAPİSLİK ÖN GÖRMÜYOR. BU CEZA DÜNYA MEVZUATINA VE ANAYASAYA AYKIRI BİR ACEMİLİK ÜRÜNÜDÜR” demiştir. Ayrıca çek hapis cezalarının, “İnsanların borçtan dolayı hürriyetinden mahkûm edilemeyeceğine dair, Anayasamızın 38. maddesine” ve EKONOMİK SUÇA EKONOMİK CEZA PRENSİBİNE de aykırı olduğunu bildirmiştir. Borçluya hapis cezası öngören bu yasayı anayasaya aykırı görmeyen anayasa mahkemesi için de “AĞIR ŞEKİLDE HATALIDIR” demiş, onay veren yargıçları, Ahzap Suresinin “İNSAN ÇOK ZALİM VE ÇOK CAHİLDİR” diyen 72. ayetiyle uyarmıştır.

Bu haksızlığın düzeltilmesi için Ekim 2018’de Adalet Bakanlığının Meclise yeni bir yasa yolladığını TV haberlerinden öğrenmiştim. Aradan altı ay geçti, hiçbir haber yok. Bu yanlışı hemen düzeltip adaleti sağlamak yerine, borçluların oyu mu, yoksa alacaklıların oyu mu daha fazla hesaplarının sonucu mu bekleniyor acaba diye insanlar endişe duymaya başladı. Bizde “Geciken adalet, adalet değildir” sözü bir türlü anlaşılamadı. Eğitimi “Ha Babam Sınıfı” laçkalığından çıkarıp, “her mesleğin Kızılelması”nı öğrencilerin birinci mefkûresi haline getirmedikçe iyi bir batı kopyacısı bile olamayacağımız açıktır. Bu gidişle önümüzdeki seçimlerde “Denize düşen yılana sarılacak” gibi görünüyor. İnşallah buna gerek kalmaz. Allah’a emanet olunuz. 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Ziya Uysal Arşivi

SAPMA

16 Eylül 2019 Pazartesi 00:01
SON YAZILAR